Yeni Suriye
Trendlerdeki Yazı

Yeni Suriye

Suriye’de 29 Kasım 2024’te yaşanan devrim, Esed rejimini çökertirken, bölgede yüzyıllık jeopolitik dengeleri değiştiren yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor.

 

29 Kasım 2024: Tarihsel Bir Dönüm Noktası

29 Kasım 1924’te, Milletler Cemiyeti tarafından verilen yetkiyle, Sykes-Picot anlaşmasını temel alan Fransızlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun Mezopotamya bölgesini bölüşen ülkeler arasında yer alarak Suriye’ye Yüksek Komiser olarak General Maurice Sarrail’i tayin ettiler. Bir asır sonra, 29 Kasım 2024’te, Suriye muhalefeti Beşar Esed rejimine karşı başlattığı taarruzlarla Halep’i özgürleştirerek, Şam’ın kapılarını aralamayı başardı. Suriye’deki azınlık yönetimi çökerken, Fransız sömürgeciliği tarafından yaratılan jeopolitik dengesizlik de sona erdi. Yarım asırdan fazla bir süre boyunca işkence sistemi üzerine kurulu Esed ailesinin hükümeti, Soğuk Savaş döneminde atılan temeller sayesinde varlığını devam ettirebildi. Bu durum, aynı zamanda 21. yüzyılda İsrail merkezli Ortadoğu düzeninin oluşmasına zemin hazırlayarak azınlık yönetiminin ömrünü uzattı.

Başarısız Yönetim ve Suriye’nin Yeni Umutları

8 Aralık’ta Beşar Esed’in Suriye’yi terk etmesiyle, yalnızca Baas rejiminin acımasız yönetimi değil, aynı zamanda yüzyıllık azınlık düzeni de çökerek Suriye’yi Osmanlı sonrası dağılmanın eşiğine getirmiş oldu. Bir yüzyıl önce azınlıkların, manda yönetiminin ve farklı dinî grupların geleceği üzerine tartışmalar yapıldığı Suriye’de, gerçek bir jeopolitik eşitlemenin yolu yeniden açıldı. Bu bağlamda, Suriye 2024’te 1918’e dönerek kendi tarihî birikimini değerlendirmeye başladı.

Devrimin Geleceği ve Tarihin Yeniden Yazılması

Yaşanan devrimin önemi ve kapsamı, zaman içerisinde daha net anlaşılacaktır. İslam’ın tarihi köklerinin, siyasal belleğinin ve Mezopotamya ile Akdeniz’in merkez üssü olarak Suriye’nin, bir başka Endülüs dramı yaşamaması adına atılan adımlar ileride daha iyi değerlendirilecektir. Yeni dönem, Suriye’nin istikrarsızlığının ardından, geçmişte var olan tarihsel anomaliyi sona erdirirken sunduğu yenilikler günümüzde belirgin hale gelecektir. Suriye’deki tarihsel anomalinin sona ermesi, yeni bir başlangıç ve barış düzeni tesisi için umut verici bir zemin hazırlayacaktır.

Kapsayıcılığın Önemi: Geçmişin İzleri Üzerinde Yeni Bir Yapı Kurmak

Baas rejiminin beş yüzyılı aşkın zaman dilimi içinde yaşanan mağduriyetten sonra, tartışmaların odak noktası kapsayıcılık olacaktır. Bir arada yaşama imkanlarını artıran stratejiler için meşruiyet kaynakları artacakken, buna karşı çıkan her unsur için bu kaynaklar azalacaktır.

Devrimin Anlamı ve Suriye’nin Geleceği

Son bir yıl içerisinde Esed’in yeniden meşruiyet kazanmasından ötürü, Türkiye dışında bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilerini yeniden tesis etmesi, Baas rejiminin sona ermesini isteyenler açısından büyük bir kayba işaret ederken, devrimin önemi ve değeri yoğun anlam kazanmaktadır. Çöken yönetimin altında kalanların yaşadığı travmanın derinliği ile, son sekiz yıl içinde Suriyelilerin katlandığı hayal kırıklığı arasında bir mukayese yapmak mümkün değildir.

Geçmişe Dönüş: Tarih Ve Siyaset

Bu durumu daha iyi kavrayabilmek için, Türkiye’nin Suriye konusunda umudu tamamen kaybettiği bir senaryoyu hayal etmek yeterlidir. Tarih elbette ki bu şekilde akmamaktadır. Ancak, 2012 ve 2013 yıllarına dönelim. Kendi içerisinde bulunduğu sosyo-politik yapı ile yüzleşmeden geçmişe yönelik kurgusal bir tarih çizen nationalist hareketlerin dilini hatırlayalım. Ortadoğu’yu bir bataklık olarak görünen bir anlayış, savaş sonrası koşulları göz ardı ederek kendi ideolojik çatışmasında yer alan bir dizi siyasi aktörün yaklaşımında belirleyici olmuştur. Bu bağlamda, DAİŞ belası gibi küresel sorunların jeopolitik kullanımı ve buna bağlı iç baskılar da bu karmaşanın bir parçası olmuştur.

Özetle, Suriye’de yeniden kurulması beklenen düzen, 21. yüzyılda Sykes-Picot’un gölgesinde şekillenirken, bölgeyi bataklık olarak gören politikalara takılmadan gelecekte daha kapsayıcı yaklaşımların benimsenmesi gerektiği açıktır.

thumbnail
Önerilen Yazı
Suriye İç Savaşında Yeniden Alevlenen Çatışmalar: Uluslararası Etkiler ve Çözüm Arayışları

Türkiye’nin Suriye Krizindeki Tutumu

Sınırının hemen ötesinde yaşanan kaos, yıllardır “Suriye politikamız” gibi kibir dolu ifadelerle süslü cümlelerle eleştirilen bir durumu ortaya koyuyor. Bu politikaları geliştirenler, insanlık dramına yabancı kalmayı tercih eden bir anlayışla, Suriye krizini yönetmeyi hedefledi. Birçok kişi, başka ülkelerin çıkarları adına veya yerli düşüncelerle Suriye’deki durumu analiz etmeye çalıştı. Çeşitli mezhepsel fanatizm örtüleri altında Suriye için geliştirdikleri “politika” söylemleri, Baas rejiminin insana karşı işlediği korkunç suçları ve Türkiye’ye yönelik oluşturabileceği potansiyel tehditleri göz ardı etti. Eğer akla uygun bir yaklaşım benimsenmiş olsaydı, Suriye’de yaşananlar çok daha farklı sonuçlar doğurabilirdi. Türkiye, Suriye’deki pasif tutumuyla, göçmen krizine benzer büyük bir insani trajedi ile yüzleşebilirdi. Ülkemiz, bölgedeki jeopolitik dengede en pasif ve muhtemelen en etkisiz aktör haline gelebilirdi.

İdlib ve Suriye’nin Demografik Geleceği

Halep’in düşmesinin ardından, kazandığımız İdlib bölgesi, Astana sürecinin meyvelerinden biri olarak önemli bir sığınak oluşturdu. Aksi takdirde, Suriye’de bir etnik temizlik dalgası yaşanmaması mümkün olmayabilirdi. Esad, 59 yaşında olmasına rağmen, azınlık rejiminin güçlenmesi için Tahran’ın demografik müdahalelerine açık bir platform sunabilirdi. Bu durum, Esad’ın 15-20 yıl daha iktidarını sürdüreceği ve güç yapısını devredeceği bir düzen oluşturmasına olanak tanıyabilirdi; ayrıca Rusya’nın sadece birkaç askeri üssü ile Suriye’deki varlığını kalıcılaştırması da mümkün olabilirdi. PKK’nın bu durumda nasıl bir konumda olacağı ve bunun Irak’a yansımaları, birçok belirsizliği beraberinde getirebilirdi. Türkiye’nin Suriye’deki durumu, bölgemizin dinamiklerini değiştirebilir, İsrail’in stratejik konumunu güçlendirebilirdi. Sonuç olarak, 8 Aralık’ta sadece Suriye’deki bir devrim gerçekleşmedi; aynı zamanda Türkiye’nin kaos ve risklerle dolu bir dünyadan uzak durmasını sağlayan yaklaşımın başarısı da görüldü.

Suriye’nin Ahlaki ve Jeopolitik Testi

Suriye, hem jeopolitik hem de ahlaki açıdan bir turnusol testi niteliğindeydi. Ne yazık ki, bu teste geçenlerin sayısı son derece azdı. Genellikle ahlaki bir imtihanı geçmelerinin beklendiği bu durumla ilgili olarak, birçok kişi sınıfta kaldı. Ahlaki sorumluluklarını yerine getiremeyenler, bunu örtmek için klişe jeopolitik argümanlar kullandı. Suriye’deki “mitler” ve “klişeler” uzun süre boyunca, zayıflamış olan mazlum Suriyelilerin durumunu anlamadan, gerçek olarak kabul edildi. Suriyelilerin direnişi, büyük projeler ve siyasi çekişmeler üzerinden yorumlandı; ancak kimse, bu insanların Baas rejimini ortadan kaldırma arayışında olduklarına inanmadı.

Türkiye’nin Duruşu ve Gelecek Beklentileri

Türkiye, farklı görüş gruplarının Suriye meselesinde oluşturduğu kötü senaryoların baskısına rağmen, Suriye’den vazgeçmediği için ödüllendirildi. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyeli mültecilere yönelik artan ırkçı baskılar karşısında dururken, aynı zamanda Şam’ın özgürleşmesi için elinden geleni yaptı. Erdoğan’ın Suriye’ye olan bağlılığı, tarihimizde son iki yüzyılda süregelen çekilme dönemlerindeki istisnalardan biridir. Ayrıca, MİT’in çabalarıyla Hakan Fidan, muhalefeti koruyarak Suriye’deki zaferi ve devrimi şekillendiren istikrarlı bir denge kurmayı başardı. Elbette, Esad sonrası dönemin kendine has riskleri ve kırılganlıkları var. Ancak Suriye’nin geleceği, Baas rejiminin yarattığı yıkımdan daha kötü olamaz. Bunun hakkında, Suriyeliler de hemfikir durumda. Olası dört risk alanı ve bir kırılganlık dönemi mevcut; bu sıkıntılı dönem, her devrimden sonra çıkan kaotik süreçlerden birine işaret ediyor. Henüz yeni bir ayı geçmiş olan Suriye devrimi, mevcut kırılganlıkların kaosa dönüşecek bir potansiyele sahip olmadığını gösteriyor. Üstelik, Esad rejiminden kurtulmanın esnasında yaşanan sevinç, yeni tehditlerin önüne geçecek bir enerjiyi beraberinde getiriyor.

Amerika Kaynaklı Riskler

Üçüncü risk alanı, Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilidir. ABD’nin Suriye’deki niyetleri hâlâ belirsizdir. Geçmişte Senato’da, Amerikan Savunma Bakanı’na PKK terör örgütünün nasıl bir ortak haline geldiğini sorgulayan ve sert eleştiriler yönelten bazı kişiler, artık PKK’ya zarar gelmesi durumunda Türkiye’ye karşı sıkı bir ambargo uygulamak için iki partili yasa tasarısını gözden geçiriyorlar. Ayrıca, Ocak ayının üçüncü haftasında göreve gelecek olan Trump’ın Suriye politikaları da belirsizdir. Olumlu bir senaryo olarak, Trump’ın ilk döneminde gerçekleştiremediği Suriye’den çekilme politikasını hayata geçirmesi bekleniyor. Ancak bu senaryo gerçekleşmezse, PKK’nın, Esed rejiminin son güç unsuru olarak, Suriye’de istikrar istemeyen tüm taraflar için faydalı bir araç haline geleceği unutulmamalıdır. PKK’nın örgütsel doğasının etkinliğini göz önünde bulundurarak, bu durumun Suriye ve Türkiye için ciddi riskler taşıdığı söylenebilir.

Baas Rejiminin Çöküşü ve PKK’nın Durumu

Suriye’deki Baas rejiminin çöküşünden sonra Esed ülkeyi terketti ve Baas unsurları şu an için etkisiz hale geldi. Esed, onursuz bir şekilde ülkeyi terk ederken ardında hiziplerini bırakacak güçten ve cesaretten yoksundu. Suriye devrimi, Baas rejiminin acımasızlığına karşı gösterilen direnişin ardından gerçekleşti ve bu geçiş sürecinde daha fazla adalet sağlamayı tercih etti. Ancak, Esed rejimiyle ilişkisi olan ve rejimin çöküşü sonrası varlığını sürdüren Baas’ın eski bir unsuru bulunuyor ki bu da PKK’dır. Baas rejimiyle açık bir iş birliği yapmış olmasına rağmen, PKK devrim sonrası Suriye’deki tek kalan güç unsuru konumunda.

Suriye’nin Geleceği ve PKK’nın Rolü

Suriye, nüfus yapısı, toplumsal dinamikler ve Osmanlı sonrası deneyimleriyle, anayasal vatandaşlığa dayalı yeni bir siyasi ve idari sözleşme oluşturma dışında fazla bir seçenek sunmamaktadır. Lübnan’daki açık kota sistemi ya da Irak’taki fiili paylaşım düzeni gibi yaklaşımlar, Suriye’de istikrar sağlamaya yetmeyecektir. Üstelik, Suriye devrimini reddeden ve Baas rejiminin zulmü altında yıllarca yaşamış olan Kürtler ile özdeşleşmiş PKK, Esed rejiminin denetimi altında bulunmakta ve bu durum, ona Suriye’de meşru bir zemin kazandırma fırsatı sunmamaktadır. Esed rejimi, Alevi azınlık bile devrim safında yer almak için çaba gösterirken, PKK’nın Suriye’de varlığını sürdürmesi hiç de olası görünmüyor.

Sonuç

Ancak bu duruma rağmen, PKK’nın jeopolitik hayal dünyasında yaşıyor olması gerçeği değişmiyor. Suriye, Türkiye, Ortadoğu ve uluslararası jeopolitik yapılar üzerindeki naif değerlendirmeler, kısa vadede sorun üretebilse de, orta vadede sürdürülebilir bir temele oturması beklenemez. Suriye’nin önemli bir kısmının anayasal vatandaşlık çerçevesinde yeni bir sözleşme yapmasıyla birlikte, her türlü dış askeri ve jeopolitik destekten bağımsız olarak, PKK gibi bir yapının varlık gösterebileceği bir zemin kalmayacaktır.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Sansür, doğru ve tarafsız gazetecilik ilkesiyle hareket eden, hiç bir baskıya boyun eğmeyen, sansürlü medyanın içinde sansürsüz içerikler üreten bir dijital dergidir.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir