Bu topraklarda her birkaç senede bir Anayasa tartışılıyor. 1876’da da anayasa konuşuluyordu Osmanlı’da. II. Abdülhamid anayasayı 30 yıl askıya aldı. 1909’da anayasa tartışılıyordu, birkaç değişiklik yapıldı. 1914 sonrasında İttihat ve Terakki döneminde anayasa değişiklikleri tartışılıyordu. 1921’de devrimciler yeni bir anayasa kabul etti, Anadolu’nun bağrında. 1924’te ilk Cumhuriyet anayasası. 1946’dan sonra anayasada değişiklikler yapılmalı mı diye tartışılmaya başlandı. 1950’lerde yoğunlaştı. 1960’ta yine anayasa tartışıldı, 1961 Anayasası kabul edildi. 1965’ten sonra anayasa tartışıldı.
12 Mart’ın muhtıracıları anayasa değişiklikleri yaptı. 1970’lerde anayasa tartışıldı. 12 Eylül’e giden günlerde. 1982’de anayasa kabul edildi. 1982’den bugüne anayasa tartışıldı. Defalarca değiştirildi. 2001’de ve 2010’da hayli kapsamlı. 2010’da İstiklal’de yürüyüş yaptı insanlar, ‘Evet’ çıkması için.
2016 yılında değiştirildi. Asırlık bir parlamento geleneği, inanılmaz çalışmayla çöpe atıldı. Hala bitmedi bu tartışma ve yine anayasayı tartışıyoruz. Anayasanın temel ilkelerini askıya alan bir ülkede, yeni bir anayasa talep ediliyor tekrardan.
İktidar partilerinden arka arkaya ‘yeni anayasa talepleri’ işitmeye başladık. Bir kez daha. Anayasal ilkeler üzerinde uzlaşmaktan, yeni anayasanın gerekliliğinden söz ediyorlar.
Yüzyıldan fazla bir süredir bu topraklarda birçok anayasa çıkarılmışsa ve anayasa tartışması bitmemişse, insan durup “Belki de bizim sorunumuz anayasa değildir” demez mi? Demiyorlar. Israrla yeni anayasadan söz ediyor. Bıkıp usanmadan. Türkiye’nin anayasal fetişizmi siyasetimizi zayıflatıyor.
Türk tarihinde anayasal çıkmaz olarak görülen sorunların çoğu anayasa metninden kaynaklanmadı. Tarihsel meseleler, sınıf çatışmaları ve günlük siyasi tartışmaların hepsi samimi bir değerlendirme ve çözme isteği gerektirir. Bu nedenle, hiçbir anayasal metin her derde deva değildir. Çünkü sorun hukuki değil. Yani henüz değil.
Öncelikle, iktidarın bir anayasa değişikliğini halihazırdaki ‘koşullarda’ bu parlamento yapacaksa, Allah korusun!
Mümtaz Soysal’ın dediği gibi. Başka hiçbir ülkede bu kadar çok ve sürekli anayasa tartışması yapılmaz. Ve “Anayasaları yaşatan, içlerindeki sözcükler değil, dışarılarındaki hayattır.” ancak bu kadar basit, bu kadar anlaşılır ve bu kadar doğru olabilir.
Ne tür bir anayasa hazırlarsanız hazırlayın, toplum kendi hak ve özgürlüklerine sahip çıkmazsa, anayasadaki olumlu terimlerin önemi kalmayacaktır. İdari ve yargı kurumları anayasal ilkeleri görmezden gelir ve bunları mümkün olan en az şekilde yorumlarsa, hatta anayasayı görmezden gelirse, o zaman anayasa fiilen yoktur. Bu sadece bir kitaptan ibarettir. İdare ve adalet, devletin ve toplumun idaresi ve yargılamasıdır.
Anayasada temel hak ve özgürlükler düzeni ve kişi hakları sayılıyorken, akıl almaz gerekçelerle tutuklanmıyor mu insanlar? Şu tanık olduğumuz yargı pratiğini teşvik eden bir anayasa mı var?
Anayasa’nın ‘değiştirilemez’ ikinci maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, sosyal, demokratik ve insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olduğunu belirtmiyor mu?
Anayasa’nın 10’uncu maddesi ‘herkesin’, ‘ayrım gözetilmeksizin’ kanun önünde ‘eşit’ olduğunu belirtmiyor mu?
Anayasa’nın 11’inci maddesi anayasa hükümlerinin tüm devlet organlarını bağlayacağını belirtmiyor mu?
Anayasa’nın 13’üncü maddesi, temel hak ve özgürlüklerin ‘özlerine’ dokunulmaksızın, ‘ancak kanunla’ sınırlanabileceğini belirtmiyor mu?
Anayasa’nın 15’inci maddesi savaş durumunda dahi bazı temel hakların sınırlanamayacağını belirtmiyor mu?
Halihazırdaki anayasada yer alan hakları koruyamayan, ona sahip çıkamayan bir toplum ve siyaset, hangi akla hizmet sürekli yeni anayasayı gündeme getiriyor?
Türkiye’deki anayasa tartışması, çoğu zaman ‘gerçek’ sorunların konuşulmasını önleme işlevi görmüştür. Siyaset tarafından çözülmesi gereken çatışmaların nedenleri ve çözümleri siyasidir ve aslında çoğu zaman sorunlar ‘anayasaya’ havale edilmiştir.
Sabahtan akşama ‘adalet’ tartışıyoruz, yargı kararlarını eleştiriyoruz! Peki Anayasa’nın 138’inci maddesi, hâkimlerin ‘anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre’ karar vereceklerini hükme bağlamıyor mu? Absürd iddianamelerle içeride tutulan insanlar, kaçmayacakları herkesçe biliniyorken kaçma şüphesiyle tutuklu yargılanıyor. Bunun anayasa ile, kanun ile, hukuk ile ne ilgisi var?
Anayasası askıda olan bir ülkede, yeni anayasa tartışması yapılabilir mi?
Herhangi bir anayasa, ancak onu savunursan var olur, aksi takdirde yoktur. İstekli olmadığınız ve çok çalışmadığınız sürece, anayasadaki kelimeler sorunlarınızın hiçbirini çözemeyecektir. Bugüne kadar olmadı. Yine olmaz.