Son dönemde Türkiye’de, özellikle ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) mensup belediye başkanlarına yönelik art arda gelen tutuklamalar, hem iç kamuoyunda hem de uluslararası alanda geniş yankı uyandırdı. En son 5 Temmuz 2025 tarihinde, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma iddialarıyla gözaltına alınması, bu tartışmaları daha da alevlendirdi. Bu yazıda, son dönemde yaşanan bu tutuklamaların arka planını, olası nedenlerini ve toplumsal-siyasi etkilerini analiz edeceğiz.
Tutuklamaların Arka Planı ve Süreci
Türkiye’de 2024 yerel seçimleri, CHP’nin büyük bir zafer elde ederek birçok büyükşehir ve ilçede belediye başkanlıklarını kazanmasıyla sonuçlanmıştı. Bu seçimler, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 20 yılı aşkın süredir devam eden siyasi hakimiyetine karşı muhalefetin en büyük başarısı olarak değerlendirildi. Ancak, bu başarıdan kısa bir süre sonra, özellikle CHP’li belediyelere yönelik soruşturmalar ve tutuklamalar hız kazandı. İstanbul’un popüler belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Mart 2025’te yolsuzluk iddialarıyla tutuklanması, bu sürecin en dikkat çekici başlangıç noktası oldu. İmamoğlu’nun tutuklanması, ülke genelinde büyük çaplı protestolara yol açmış ve bu olay, 2013 Gezi Parkı protestolarından bu yana görülen en büyük sokak hareketlerinden biri olarak kayıtlara geçmişti.
Son olarak, 5 Temmuz 2025’te Adana, Adıyaman ve Antalya belediye başkanlarının gözaltına alınmasıyla, bu süreç yeni bir boyut kazandı. Resmi kaynaklar, bu tutuklamaların İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma soruşturmalarının bir parçası olduğunu belirtiyor. Ancak, CHP ve muhalefet çevreleri, bu operasyonların hukuki olmaktan ziyade siyasi bir tasfiye hareketi olduğunu savunuyor. CHP lideri Özgür Özel, bunları “siyasi bir operasyon” olarak nitelendirerek, hükümetin muhalefetin yükselen gücünü bastırmak için yargıyı bir araç olarak kullandığını iddia etti.
Hukuki Gerekçeler ve Siyasi İddialar
Hükümet, bu tutuklamaların yolsuzlukla mücadele kapsamında bağımsız bir yargı süreci olduğunu savunuyor. Devlet kontrolündeki Anadolu Ajansı, operasyonların Sayıştay denetimleri ve müfettiş raporlarına dayandığını bildiriyor. Ancak, muhalefet ve insan hakları örgütleri, bu iddiaların şeffaf olmadığını ve somut delillerin kamuoyuyla paylaşılmadığını öne sürüyor. Özellikle, İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptal edilmesi gibi tartışmalı adımlar, bu süreçlerin siyasi motivasyonlu olduğu yönündeki algıyı güçlendiriyor. Uluslararası gözlemciler de bu konuda endişelerini dile getirdi. Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nde, Türkiye’deki muhalefet belediye başkanlarına yönelik artan baskılar ele alındı ve bu durumun yerel demokrasiye zarar verdiği belirtildi. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) ise, İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan’ın da Haziran 2025’te tutuklanmasını, “adil yargılama hakkına ve hukuk mesleğinin bağımsızlığına yönelik bir tehdit” olarak değerlendirdi.
Siyasi ve Toplumsal Etkiler
Bu tutuklamalar, Türkiye’deki siyasi kutuplaşmayı daha da derinleştiriyor. CHP’nin 2024 yerel seçimlerindeki başarısı, 2028 genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde muhalefetin umutlarını artırmıştı. Ancak, İmamoğlu gibi popüler bir ismin ve diğer belediye başkanlarının tutuklanması, muhalefetin seçim kampanyalarını yürütme kapasitesini zayıflatabilir. CHP’nin kontrol ettiği 21 ildeki belediyeler, şu an için hükümetin yoğun denetimi altında bulunuyor ve bu durum, muhalefetin yerel yönetimlerdeki etkisini sınırlamayı amaçlayan bir strateji olarak yorumlanıyor.
Toplumsal düzeyde ise, bu süreç halk arasında büyük bir öfke ve hayal kırıklığı yaratmış durumda. Mart 2025’te İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası İstanbul’da başlayan ve 1.2 milyon kişinin katıldığı belirtilen protestolar, hükümetin bu operasyonlarının geniş kitleleri mobilize etme potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor. Ancak, bu protestolar sırasında 819 kişinin gözaltına alınması ve 20 ayrı davada yargılanacak olması, hükümetin toplumsal muhalefeti bastırmaya yönelik sert bir tutum sergilediğini ortaya koyuyor.
Uluslararası Boyut ve Gelecek Perspektifi
Türkiye’deki bu gelişmeler, uluslararası alanda da yakından takip ediliyor. Avrupa Birliği ile ilişkiler, zaten kırılgan bir zeminde ilerlerken, muhalefete yönelik bu baskılar, Türkiye’nin demokratik standartlar konusundaki imajını daha da zedeliyor. Al-Monitor gibi yayın organları, bu durumun Türkiye’nin AB ile ilişkilerini olumsuz etkileyebileceğini ve Kürt barış süreci gibi hassas konularda da gerilim yaratabileceğini belirtiyor.
Önümüzdeki dönemde, bu tutuklamaların 2028 seçimleri öncesinde siyasi manzarayı nasıl şekillendireceği büyük bir soru işareti. CHP, bu baskılara karşı hem içerde hem de dışarıda bir mücadele stratejisi geliştirmeye çalışıyor. Ancak, hükümetin yargı üzerindeki etkisi ve muhalefete yönelik operasyonların devam etme ihtimali, bu mücadelenin kolay olmayacağını gösteriyor.
Sonuç
Türkiye’deki son belediye başkanı tutuklamaları, hukuki bir süreçten çok siyasi bir hesaplaşma olarak algılanıyor. CHP’li belediye başkanlarına yönelik bu operasyonlar, hükümetin muhalefetin yükselen gücünü zayıflatma çabası olarak görülüyor. Ancak, bu süreç, toplumsal tepkileri ve uluslararası eleştirileri artırarak, Türkiye’nin zaten kırılgan olan demokratik yapısına zarar verebilir. Önümüzdeki aylar, bu operasyonların kapsamının genişleyip genişlemeyeceğini ve muhalefetin buna nasıl yanıt vereceğini gösterecek. Türkiye, 2028 seçimlerine doğru giderken, bu tür gelişmeler siyasi atmosferi daha da gerginleştirebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Sansür Dergi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.