Bugün 8 Mart. Dünya emekçi kadınlar günü. Sosyal Medya’da ve bir çok yerde bir hafta öncesinden “Kadın” edebiyatı yapılmaya başlandı bile. Kimisi “kadınlarımız, bacılarım, analarımız” edebiyatıyla çiçekler dağıttı, kimisi “eşitiz” kutlamaları yaptı. Kimisi samimi kimisi yalan dolandı. Bu yüzden Kadın mücadelesine yakından bakmak için özel bir yazı hazırladık. 3 farklı başlıkta topladık bu yazımızı: Sömürü ve Şiddet. Keyifli ve sorgulatan okumalar dileğimizle.
SÖMÜRÜ
Dünya salgına teslim olurken, uzaktan çalışma, çalışma saatlerinde düzensizlik, geçici çalışma gibi nedenlerle bir çok insan işsiz kaldı maalesef. Yapılan araştırmalar işten çıkarılan bir çok insanın kadınlar olduğunu tespit etti.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Mart 2020’de yayınladığı Hane halkı İşgücü Araştırması, kadınlarda işsizlik oranının yüzde 14,3 olduğunu gösteriyordu. Bu sonuçlara göre Mart 2019-Mart 2020 arası kadın istihdamı yüzde 9 azaldı. Çalışma çağındaki her dört kadından sadece biri istihdama katıldı. Kısa çalışma ve ücretsiz izin uygulamaları ile birlikte işsiz Kadın sayısı bir yılda 5 katına çıktı.
1991’den bu yana, tüm dünyada kadınların iş gücüne katılımı düşüş eğilimi gösterirken, hizmet sektöründe ise tam tersi istihdam artışı yaşandı. Dünyada kadınların hizmet sektöründeki istihdamı son 30 yıl içinde yaklaşık 2 kat artarken, Türkiye’de 4 kattan fazla artış göstermiş. Hizmet sektörünün düşük ücretlendirilmesi en temel sorun. Bir de üstüne Covid-19 gelince, bu sektörlerde çalışan kadınların sıkıntıya düşmesine sebep oldu.
Dünya genelinde Kadınların yüzde 58’i kayıt dışı çalışıyor ve kayıt dışı çalışan 740 milyon kadının yüzde 42’si tarif edilen yüksek riskli ve çöküşten en fazla etkilenen sektörlerde yer alıyor. Salgının ortaya çıkardığı sağlık krizi, sağlık ve sosyal bakım sistemlerini çalışır durumda tutan şeyin büyük ölçüde kadınlar olduğunun altını çizdi. Kadınlar, tüm dünyada sağlık ve sosyal bakım çalışanlarının yüzde 70’inden fazlasını oluşturuyor. Üstelik sağlık alanındaki istihdam ve kaynak eksiği de tüm ağırlığıyla kadınların omuzlarına bindi. Örneğin hastanelerdeki uzun çalışma saatleri, bu kadınları daha yüksek enfeksiyon ve bulaşma risklerine maruz bıraktı. Covid-19 ile ayrımcılığa, şiddete ve tacize maruz kalma riski arttı. Pek çok ülkede, hemşirelerin evinin kapısına klor atılması, sağlık personelinin apartman dairelerinden tahliye edilmesi ya da komşuları tarafından dışlanması vakaları bildirildi.
Gelir Adaletsizliği
Dünya genelinde kârlardaki muazzam artışa rağmen reel ücretlerin aşağıya itilmesi, Kadınların sürekli sömürülmesine sebep oluyor. Şirketlerin fonladığı kimi çalışmalar, iş yerlerine dönme fikrinin kadınlarda kaygı, hüzün, öfke gibi duyguları tetiklediğini gösteriyor. Patronların iş yerine erişimini sağlıklı koşullarda sağlamayan, bakım yükünü görmezden gelen bir plansızlığın aksi sonuçlar doğurması beklenemezdi. İstihdamdan kopan kadınlar, daha sonra işe girmekte güçlük çekerler. Üstelik yüksek işsizlik oranlarına sahip ekonomilerde, bu muhtemelen daha da kötüye gidecek bir durumdur. Bir diğer tehlikeli gerçek, cinsiyete dayalı ücret uçurumunun kapatılmasında zorlu mücadeleler. Çöküşün kadın emeği üzerindeki basıncı, ücret eşitsizliklerini derinleştirecek bir etki gösterecek. Kadın istihdamındaki sıkıntı, ileriki dönemlerde daha derin ve ciddi sorunlara yol açabilir.
İnsan hakları kadın haklarıdır ve kadın hakları insan haklarıdır.
Hillary Clinton
Kadına Şiddet ve Taciz
Elem Ünal, Elvan Yıldırım, Ebru Temiz, Kıymet Demir ve daha onlarcası.. Bu isimler size tanıdık geldi mi? Bu kadınlar sadece bu yıl öldürülen 68 kadından sadece bir kaçı. Artık şaşırmıyoruz. Mesele artık öldürülmek değil, 92 yaşında tecavüze uğrayıp öldürülmek.
Samsun’dan geçen gün gelen haberle bir kez daha yıkıldık. Üstüne bir de 92 yaşındaki bir kadının 23 yaşındaki bir genç tarafından cinsel saldırıya uğrayıp boğularak öldürüldüğünü öğrendik. Görüntüler hepimizi dehşete düşürdü. Sokak ortasında ve kızlarının gözü önünde eski eşini darp etti İbrahim Zarap. Üstelik bu ilk olayı da değilmiş, Defalarca kez darptan şikayetçi olmuş kadın. Peki ne mi olmuş. Tabi ki hiçbir şey olmamış. Yine Sosyal Medya adaleti sağlandı ve bu kez tutuklandı. Hukuk gereğini yapması gerekirken, sosyal medya fedaileri gerekeni yapıyor bu ülkede. Bu olaydan bir kaç saat önce Kadıköy’de 8 Mart Dünya Emekçi Günü’nü kutlayan kadınlar yasal şekilde ve pandemi kurallarına uygun olarak yapılan gösteriden neredeyse bir saat sonra, gösteriye katılan trans aktivist kadınlar orantısız güç kullanılarak gözaltına alındı.
Samimiyetsizlik
Aynı gün ilginç bir şekilde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, katıldığı bir etkinlikte “Biz, özgürlük ve hoşgörü gibi kavramların eşcinsellik propagandası için yozlaştırılmasına; bu yolla ailelerimizin ve çocuklarımızın hedef alınmasına kesin olarak karşı çıkıyoruz. Vatandaşlarımızı her türlü aşırılıktan korumak devletin başlıca görevidir” açıklamasında bulunmuştu. Ha bir de “İnsan Hakları Eylem Planı” var malumunuz. Ona da kısaca değinmek gerekirse o planda yazılan her şey yüzyıllar önce ortaya konan ve artık birer evrensel etik düzenleme olarak kabul edilen belgelerden oluşmasa şaşırırdık.
Mesele artık şiddete uğramak değil, sokak ortasında insanların gözü önünde şiddete uğramak. Mesele öldürülürken bile ahlaksızca suçlanabilmek. Mesele artık yaşam hakkı ya da diğer temel hak ve özgürlükler değil, tüm bu hakların kökeni olan insan onuru. Hukuktan söz edebilmek için yükümlülüklere bağlı kalmak ve kadınlara yönelik her tür cinsiyete dayalı şiddete bir son verilmek zorunda. Bu şiddetin kendiliğinden son bulacağını veya bununla yaşamaya alışacağımız düşünülüyorsa yanılıyorsunuz. Biz buradayız. Tüm kadınların insanca ve eşit bir şekilde yaşaması için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız.
“Toplumsal cinsiyet eşitliği kendi başına bir hedef olmaktan daha fazlasıdır. Yoksulluğu azaltma, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etme ve iyi yönetişim oluşturma sorununu karşılamak için bir ön koşuldur.”
Kofi Annan