Muhalefet Seçimi Kazanabilir mi?

Muhalefet Seçimi Kazanabilir mi?

Muhalefetin “Ekonomideki yıkım çok büyük, ceketimizi koysak kazanırız” zihniyetinin oluşturduğu rehavetten bir an evvelce çıkmalı. Aksi halde neyle karşı karşıya kalacağımızın galiba hepimiz farkındayız.

Muhalefet, tüm umudunu ekonomideki yıkıma bağlamış halde. Yani ekonomideki yıkımın sahip olunan iktidarı indirmeye yeteceği rahatlığıyla hareket ediyorlar. Böyle hareket ettikleri amacıyla münakaşalı hususları netleştirme çabasına girmiyor, aday belirlerken kazanabilecek aday yerine hak ettiğini düşündükleri isimlere yöneliyorlar.

Ama en mühimi, bölünmüş muhalefet yapısını ortak bir dil, ortak bir uygulama, ortak bir söylem kapsamında birlik olma çabasına girmiyorlar.

Bu parçalı yapının toplumda yaratacağı kaygının ya farkında değiller veya ekonomideki yıkımın bu kaygıya baskın geleceği düşüncesiyle hareket ediyorlar.

Örneğin dış siyaset de iktidardan değişik olarak nasıl bir siyaset izleyeceklerine dair ortak bir yaklaşım geliştirmiyorlar.

Diğer taraftan muhalefetin seçimi kazanmak amacıyla HDP’nin seçmeninin oyuna ihtiyacı var. Bunu nasıl sağlayacakları hususu ile ilgili ortak bir yaklaşım geliştirme çabasına da değiller. Halbuki muhalefetin, HDP hususu ile ilgili toplumu şuandan itibaren ikna etmesi gerekiyor.

PKK’nın değil, HDP’nin etkin olması, ülkede dayanıklı bir demokratik birlikteliğin, kalıcı bir barış bölgesinin oluşması, yani ülkenin birliği amacıyla HDP’nin dışlanmamasına sık sık vurgu yapılması lüzum ediyor.

CHP önderi Kemal Kılıçdaroğlu’nun kişisel olarak attığı birtakım adımlar dışında muhalefetin bir tüm olarak bu hususta ortak bir yaklaşımı ne yazık ki yok.

İktidarın bu olayı Muhalefeti ayrıştırmak amacıyla sık sık kullandığı ortadayken muhalefetten bunu boşa çıkaracak bir yaklaşım içerisinde olmaması doğrusu bana çok garip geliyor.

Birkaç hafta evvelce altılı masadaki önderlerden birisi ile uzun bir sohbetim oldu. O sohbetten çıkardığım netice şu: Altılı masanın adı var kendisi yok.

Çünkü edindiğim gözleme göre ortak bir siyaset, ortak bir söylem, ortak bir idare zihniyeti hususlarında en ufak bir çaba gösterme içerisinde değiller.

Her parti kendi zenginliğini, kendi menfaatini daha öncelikli görüyor ve ona göre hareket ediyor.

Ekonomide, dış siyasetde, ve diğer konularda hangi hususta aynı düşündüklerini, hangi hususlarda değişiklik gördüklerini bile şimdilik bilmiyoruz.

Hal buyken her parti sanki tek başına iktidar olacakmış gibi kendi siyaset propagandasını yapıyor.

Halbuki ortak bir aday çıkaracaklarsa ortak bir söyleme gerek var.

En asli birtakım hususlarda dayanıklı bir düşünce ve dil birlikteliğine lüzum var.

Parçalı yapının asli hususlarda birleştiği ve ülkeyi bu girdaptan birlikte çıkarabileceğine dair topluma itimat verecek bir yaklaşıma gerek var.

Ancak tüm şunlar çok garip ve anlaşılmaz bir biçimde göz ardı ediliyor.

Dediğim gibi Muhalefet tüm umudunu ekonomideki yıkıma bağlamış, bu nedenden ötürü de değişik hususlardaki kusurlarda baş yorma gereksinimi duymuyor.

Ekonomideki yıkıma bağlanan umudun yeterli olmadığı ve kendi içerisinde muhalefet yönünden ciddi bir risk bulundurduğu düşüncesindeyim.

Çünkü iktidarın seçim prosesinde gerçekleştireceği bir atılımla ekonomide yaratacağı geçici rahatlamanın muhalefetin elindeki bu kozu da fonksiyonsuz duruma getireceğini düşünüyorum.

Birtakım bilgiler bize işaret ediyor ki seçimler muhalefet yönünden öyle sanıldığı gibi çantada keklik değil. Dahası hem iktidarla muhalefetin oy miktarları arasında ciddi bir fark yok hatta kayda değer bir kararsız seçmen var.

“Ülkedeki bunca yıkıma karşın yüzde 20 seviyesinde büyük bir seçmen gurubu hâlâ neden kararsız?” sorusu üstüne baş yormak gerekmiyor mu?

İşin garip yönü muhalefet buna da pek kulak asmıyor.

Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı arasındaki oy farkının birkaç puan bulunduğu ortadayken seçmendeki -bugüne kadar giderilemeyen- bu kararsızlığın en fazla da muhalefet amacıyla risk bulundurduğunu görmek gerekiyor.

2015’teki seçimlerde neler bulunduğunu yaşayarak gördük; iktidar yüzde 35 seviyesinde oy almıştı. Ancak muhalefetin kuvvetli bir birliktelik oluşturamaması ve iktidarın oluşturduğu korku ikliminin tesiriyle üç ay sonraki seçimde iktidarın oyu aşağı yukarı yüzde 15 artmış, AK Parti tekrardan iktidar olmuştu.

Muhalefetin, iktidarın toplumu manipüle etme imkânlarının önemli bulunduğunu, bundan ötürü benzer bir tehlikenin bu seçimde de yaşanabileceğini hesaba katması gerekiyor.

Hal buyken muhalefet tüm umudunu ekonomideki yıkıma bağlayarak dayanıklı bir birliktelik oluşturma gerekliliğini görmezden gelemez, gelmemeli.

Ortak bir dil ve siyaset çabasından kaçınamaz, kaçınmamalı.

“Ekonomideki yıkım çok büyük, ceketimizi koysak kazanırız” zihniyetinin oluşturduğu rehavetten bir an evvelce çıkmalı.

Toplumun zihnini meşgul eden münakaşalı hususları hasır altı ederek kararsız seçmeni kendi yanına çekebileceği yanılgısından vazgeçmeli ve şuandan seçmeni ikna edecek cesaret ve kararlılığı göstermeli.

Kararsız seçmenin sandıkta karar vermesinin oluşturduğu riski görmezden gelmemeli.

Altılı masa gibi bir birliktelik varsa bu birlikteliği bir fotoğraf karesi olmaktan çıkarıp söylem ve siyaset yönünden kuvvetli bir birlikteliğe dönüştürmeli ve bu birlikteliğin ülkeyi yönetebileceği itimatını ortak mitinglerle topluma şuandan vermeli.

Bir taraftan altılı masa deyip bir birliktelikten çıkar sağlamak, başka yandan da bu birlikteliği ete kemiğe büründürecek yaklaşımlardan özenle uzak durmak, anlaşılır bir hal değil.

Umarım muhalefet, Muhalefetteki bu parçalı durumun toplumda yaratacağı kaygının farkına varır ve lüzumlu adımları atar.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Dergimize ara ara uğrayıp çıkan Ya da dergimizin müptelası olup isminin görünmesini istemeyen yazarlarımızın yazıları Konuk Yazar kısmında yer almaktadır.

Yazarın Profili