Muhalefet Psikolojisi: Eleştirmek

Muhalefet Psikolojisi: Eleştirmek

Muhalifliğin temel hedefi “doğru olmayan konuları” eleştirmektir. Ancak bir muhalefet partisinin amacı aynı zamanda bir gün muhalefeti bırakıp iktidar olabilmektir.

Muhalifliğin esas enerjisi “doğru olmayan hususları” eleştirmektir. Fakat bir muhalefet partisinin tek enerjisi eleştirmek değil aynı vakitte bir gün muhalifliği bırakıp iktidar olabilmektir. Bu sebeple eleştirmek ile iktidar olabilmek (oy kazanmak) arasında siyasi bir stres meydana çıkmaktadır. Türkiye’de sürekli artan muhalefetin ve muhalifliğin son vakitlerde sıkça yaşadığı bir ikilemdir bu. Zira muhalefet denk geldiği her vaka karşısında sadece doğru-hatalı ayrımı yapmamakta aynı vakitte eleştirmenin getireceği sonuca da odaklanmaktadır.

Salgın devresi önlemleri bütün dünyada bulunduğu gibi Türkiye’de de birtakım insan haklarına yönelik kısıtlamalara yol açtı. Fakat her önlem bilim ve mantık ile açıklanabilen kurallardan oluşmadı. Kuramı hukuki olarak meydana koyulmamış fakat pratikte dillendirilen içki satışının yasaklanması bu bağlamda çok ses getiren bir program olarak karşımıza çıktı. İçki satış yasağını salgın ile bağdaştıramayan yurttaşların büyük bir çoğunluğu bu yasağı protesto etti ya da protesto edilmesini destekledi. Bir kesim muhalif insan ise bu yasağı eleştirmenin muhalefet partilerinin zararına olacağı için üzerinden eleştirme konusu ile alakalı mesafeli kalmayı tercih etti. Bu halden kaynaklı birtakım muhalif insanlar, partilerinin esas özgürlüklerin ihlaline yönelik eleştirilerde bulunmamasının büyük bir hayal kırıklığı oluşturduğunu öne sürüyor.

thumbnail
Önerilen Yazı
Türk Sağı Nereye Gidiyor

Bazı muhalifler ise muhalefet partilerinin oy kazanabilmesi hedefiyle bu tip esas özgürlükleri savunmamasının doğru bulunduğunu dile getiriyor. Bu olay uzun süredir muhalefet partilerinin yaşadığı eleştirme ya da eleştirmeme ikileminin psikolojisini göstermek yönünden çok güzel bir örnektir.

Türkiye’de muhalefetin vakalara reaksiyonu eskisine nazaran bundan sonra daha pragmatik olmuştur. Mesela, önceden “hatalı” bir vakaya yönelik hemen eleştiride tespit edilen muhalefet partileri bundan sonra “hatalı” bir vakaya yönelik reaksiyonlarında olabildiğince çekimser davranıyorlar. Çünkü eski tecrübeler direkt eleştirilerin fazlası, karşı teptiğini sıkça gösterdi.

Mesela Ayasofya’nın camiye çevrilmesini değil bir müze olarak kalmasını isteyen birtakım muhalif kesimler kötü ithamlarla suçlandı. Yahut Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti ile alakalı genel kanının aksinde yorumlarda tespit edilen insanlara -olayda bulunduğu gibi düşünce özgürlüğü görmezden gelinerek- insanlık onuruyla bağdaşmayan söylemlerde bulunuldu. Görünen o ki bu suçlamalar toplum nezdinde gerçekte de kabul görebiliyor. Tabi ki düşünce özgürlüğü istenilen her şeyi söyledikten sonra eleştirilmemek değildir. Fakat ülkemizde birtakım konularda düşünceler tartışılmaya uygun görülmemektedir.

Dili fazlası kez yanan muhalefet bu nedenden dolayı yoğurdu üfleyerek yemeye ve esas enerjisi olan eleştirmenin önüne oy kazanmayı daha çok koymaya başlamıştır. Son devre Türk siyasetinde Ayasofya’nın camiye çevrilmesi, Boğaziçi Üniversitesi hadiseleri ve en son içki satışı yasağı ile muhalefetin amacıyla bu ikilemin iyice gün yüzüne çıktığını görebiliyoruz.

Eleştirme ya da eleştirmeme psikolojisi bunun dışında toplumsal reaktans ile de açıklanabilir. Mesela, sık sık dışarıda gezmeyi seven bir çocuğa annesi ‘bugün de dışarıda gez zira komşular gelecek’ dediği vakit çocukta evde kalmak amacıyla bir güdülenme oluşacaktır ve buna reaktans denilmektedir. Bireyler ya da toplumlar esas seçimleri kısıtlandığı vakit doğru ya da hatalı da olsa reaksiyon gösterme gereksinimi hissederler. Fakat bu reaksiyon gereksinimi kişilerin esas haklarını bilmesi ölçüsündedir. Reaktans’ın oluşması amacıyla potansiyel olarak kişinin yeni halden etkilenmesi gerekir. Eğer fert etkilenmiyorsa buna yönelik bir reaksiyon oluşmayabilir. Bu da şayet esas haklarınızı bilmiyorsanız, buna yönelik bir kısıtlama bulunduğunda reaksiyon göstermeyebileceğinizi meydana koymaktadır.

Acaba toplumumuz esas hak ve özgürlüklerini tam olarak bilmemekte midir? Ters psikoloji ise reaktansı kullanarak fertleri ya da toplumları manipüle etmeye yarar. Çünkü reaktans rasyonaliteden bağımsız olabilen, kısıtlanmaya yönelik bir reaksiyondur. Mesela bir iktidar partisi istediği şeyin tam tersini yapıp toplumsal ya da muhalif bir reaktans yaratarak tam da istediği şeyi elde edebilmektedir. Bu sayede toplum gerçekte istenilmeyen şeye reaksiyon göstererek istenilen şeyi destekleyebilir. Bu ters psikolojiye fazlası kez yenik olan muhalefet partileri bundan sonra bu günümüzde bir oran akıllanmış görünmektedir. Aynı vakitte fertden ziyade bütünün önemsendiği toplumlarda, dışarıdan gelen tehditler içeriden gelen tehditlerden daha çok reaktansa yol açmaktadır. Siyaset arenamızda bolca sarf edilen “dış mihraklar” kuramı bu anlamda not edilmeye değerdir.

Bu bağlamda muhalefet partileri son devrelerde zıt bir reaktansın varlığına yönelik yeni bir çabuk oluşturmuştur. Bu yeni çabuka göre, iktidar partileri “gerçek” gündemi değiştirmek hedefiyle “irrasyonel” girişimlerde bulunuyor ve bu “irrasyonel” girişimleri eleştirmek onlara yardımcı olmakla eş değerdir. Bu sebeple sık sık “gerçek” gündemden konuşmak gerekmektedir. Fakat bu psikolojinin öne sürdüğü “irrasyonalite” olabildiğince rölatif olup muhalif kişilerin eleştirme ya da eleştirmeme ikilemine sürüklenmesine yol açan bir diğer etmendir. Gerçekten ortada bir “irrasyonalite” bulunmaktadır ve bu sanal gerçekliği eleştirmek lüzumsuz mudur yoksa bu “irrasyonalite” muhalefettin rölatif bir kanaati olup gerçekte eleştirilmesi gereken bir gerçeği mi göstermektedir? Günümüzde Türkiye’deki muhalefet partilerinin her şeye eleştiri yöneltmek yerine bundan sonra neyi eleştirmesi gerektiğine yönelik sorgulayıcı bir adıma yükseldiğini söyleyebilir miyiz?

Olayın bir de büyük bir sosyal medya illüzyonu bulunuyor. Bir mevzuya yönelik on binlerce beğeni alan “muhalif” twitleri görünce büyük bir toplumsal reaksiyon meydana çıktığını düşünmek fazlasıyla yanıltıcı olabiliyor. Çünkü sosyal medya hala daha toplumun olabildiğince kısıtlı bir yüzdesini temsil ediyor ve düşüncelerin gerisinde daha fazla desteklenme, daha çok beğeni alabilme ya da daha çok takipçi kazanabilme gibi hedefler yatabiliyor.

Türk politikasını takip edenlerin fark edebileceği bir diğer gerçeklik ise somut hadiselerin her vakit soyut vakalardan daha çok öneme alındığıdır. Mesela düşünce belirtme özgürlüğü de içki satın alma özgürlüğü de esas haklar kapsamında değerlendirilebilir. Fakat düşünce belirtme özgürlüğünün kısıtlanması muhalif kesim tarafından daha az reaksiyon almış gibidir. Twitter gibi sosyal medya üzerinden yapılacak siyasi öngörüler, bu sebeple muhalefet partilerini senelerce yanıltmıştır. Fakat muhalefet partilerinin bunu son senelerde anlamaya başlaması eleştirme-eleştirmeme ikileminin bir diğer boyutunu meydana koymaktadır.

Ek olarak, muhalefet partileri kendi karakterlerinden öteye diğer kesimlerden de oy almak amacıyla değişik söylemlerde bulunmaya başladı. Mesela Osmanlı-İslam sentezi ya da tarihi figürler daha çok sağ partilerin siyasi lugatında tespit edilen bir söylem iken bu hal bundan sonra sağ partilere indirgenmeyecek kadar kapsayıcı bir duruma geldi. Bu hal muhalefet partilerinin eskisine nazaran eleştirel söylemlerinde ciddi değişiklikler yaratan bir diğer faktör olarak karşımıza çıkıyor. Artık kendi gibi düşünenlerden ya da kendi gibi düşünmeyenleri safına çekmekten öteye toplumun değişik düşünen kesimlerini de içine alan bir söyleme sahip muhalefet partilerinin bir eleştirme-eleştirmeme ikilemine düşmüş olması bu yönden anlamlıdır.

Muhalefet partilerinin günümüzde alışılmadık konulardaki sessizliği ve birtakım hususları eleştirmedeki ısrarını, geçmişte yaptığına inandığı “hatalardan” ders çıkarmış olması olarak okuyabiliriz. Yalnızca kendi inandığı “doğruları” savunan muhaliflerin bundan sonra bunun önüne oy kazanma hedefini daha çok koyuyor olması Türkiye’de bir değişimi getirebileceği gibi aynı vakitte ahlaki problemleri da o bölgeye çıkarmaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin önüne diğer hedeflerin konması fertler amacıyla kabul edilebilir olmamakla eş güdümlü bu ikilem psikolojisinin Türk muhalefetini ve bilhassa demokrasimizi nereye götüreceğini önümüzdeki devrede görebileceğiz.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Sansür Dergi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 1
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Dergimize ara ara uğrayıp çıkan Ya da dergimizin müptelası olup isminin görünmesini istemeyen yazarlarımızın yazıları Konuk Yazar kısmında yer almaktadır.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir