Yakın vakitte yayınlanan yeni bir Birleşmiş Milletler raporuna göre, dünya nüfusunun 2030’da 8,6 milyara, 2050’de 9,8 milyara ve 2100’de 11,2 milyara ulaşması ve her sene aşağı yukarı 83 milyon insanın dünya nüfusuna eklenmesi bekleniyor. Bu da dünya nüfusunun aşağı yukarı yüzde 11’inin gıdaya erişimle mücadele etmesi gerçeğiyle birlikte, dünyanın daha çok besin üretmesi gerektiği manasına geliyor. 9,8 milyar insanı beslemek amacıyla ise ortalama yüzde 50 ila yüzde 70 daha çok gıdaya gereksinim olacağı söyleniyor.
Geleneksel tarım programları ile nüfusu beslemek amacıyla ek tarım alanlarına gereksinim duyulacağı kesin, fakat ekin yetiştirmeye ideal olan arazinin yüzde 80’inden fazlasının halihazırda kullanıldığı gerçeği, yaşanması muhtemel olan besin kıtlığının üstesinden gelmek amacıyla üretim sistemlerinin uygulanmasını mecburi kılıyor.
Bunun yanı sıra iklim krizi ve değişen hava koşulları en asli gereksinimimiz olan besine erişim amacıyla gittikçe zorlaşıyor. Tarım alanlarındaki aşırı/eksik sulama, toprak verimsizliği ve kuraklık gibi problemler üretimi kısıtlayarak beslenmeyi de tehlikeye atıyor. Bu noktada sahip olunan programların yetersiz kaldığı halde seçenek üretim biçimleri giderek daha da ehemmiyet kazanıyor.
2050 senesine kadar nüfusun aşağı yukarı yüzde 70’inin şehirlerde yaşayacağı öngörülüyor. Böyle bir durumda ileride öncelikli olarak geniş alan ve verimli toprak gerektiren geleneksel tarım programlarının evrilmesi gereksinimi doğuyor. Bitki fabrikaları ya da dikey tarım uygulamaları ise bu ihtiyaca bir deva olarak öne çıkıyor. Bu uygulama, toprak gerektirmeden fabrikalarda üst üste koyulmuş düzeneklerde uygulanan dikey tarımla hem şehirlerdeki alanların verimli kullanılmasını sağlıyor hem de doğal kaynaklarımızın aşırı kullanılmasına engel olarak halihazırda iklim krizinden büyülenen doğanın dolaylı olarak iyileşmesine katkı sağlıyor.
Enerji Tüketimi Büyük Sorun
İklim değişikliği, geleneksel ve yoğun tarım programları ile körükleniyor. Çeşitli araştırmalar, çevrenin korunmasına ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yardımcı olmak amacıyla dünyanın etten bitki bazlı diyetlere geçmesinin yanı sıra besin idare teknolojilerini ilerletmesi ve besin israfını azaltması gerekliliğini söylüyor. Bundan dolayı mahsulleri bitki fabrikalarındaki iç mekanlarda yetiştirmek, çiftçilerin su, sıcaklık ve ışık koşullarını sıkı bir şekilde denetlenmesine ve verimi en üst seviyeye çıkarmasına imkân tanıyor. Renkli LED ışıkların kullanılması, yetiştiricilerin yaprak büyümesini teşvik etmek amacıyla mavi dalga boylarını ve çiçeklenmeyi teşvik etmek amacıyla kırmızı ışığı öne çıkarmayı sağlıyor. LED ışıklar ilaveten daha verimli olmaları sebebiyle geleneksel yetiştirme ışıklarından daha az ısı üretiyor ve bu amaçla enerji israfını azaltıyor.
Geleceğin Tarım Teknolojileri
Bitki fabrikalarında uygulanan dikey tarım pandeminin de etkisiyle sürdürülebilirliği artırıyor. ABD odaklı pazar inceleme kuruluşu Allied Market Research, 2018’de 2,23 milyar dolar pazar büyüklüğüne sahip olan dikey tarım pazarının 2026’da değerini nerdeyse altı kat artırarak 12,77 milyar dolara taşıyabileceğini öngörüyor. Bu büyümenin kısmen organik, pestisit içermeyen besinlere olan talebin yükselmesi ile değil, aynı vakitte besin güvenliğini çoğaltmak ve ithalatı kısmak isteyen ülkeler tarafından da destekleneceği de süregelen görüşler arasında. Discovery’de yer alan bir makaleye göre dikey tarım kuruluşu Farm Urban kurucusu Paul Meyers, bitki fabrikalarını “geleceğin tarımı” olarak tanımlıyor ve “Bu, pestisit içermeyen ve gezegeni istikrarlı bir şekilde yok eden geleneksel traktör tarımından daha sürdürülebilir bir yaklaşıma geçiş” yorumunu yapıyor.
Çevreye Etkisi Daha Az
Dikey tarım programlarını barındıran bitki fabrikaları, tarımı iklim değişikliğinin yükselen etkilerinden koruyabilir ve üretim maliyetlerini azaltabilir lakin bu tekniğin de kendi zorlukları var. Fabrikalardaki yüksek program maliyetleri bir yana, dikey tarımın karbon ayak izleri de olabildiğince yüksek. Birçok durumda, dikey tarım üretim yöntemleri, tarım alanlarında yetiştirilen ve uzak mesafelere sevk edilen ürünlere göre sera gazı emisyonlarına katkıda bulunuyor. Fiziksel olarak iklim değişikliğine karşı daha dirençli olmakla birlikte, dikey tarımın yüksek enerji kullanımı, şebekeye bağlı bulunduğu varsayıldığında, iklimin ısınmasına katkıda tespit edilen sera gazı emisyonları geliştirmeye devam ediyor.
Öte yandan geleneksel tarım programlarının sera gazı emisyonları daha düşük olsa da şehirden uzak açık alanlarda yetiştirilen ürünlerin sevkiyatı ise tarımın yol açtığı toplam emisyonların yüzde 62’sini oluşturuyor. Toprak üstünde uygulanan geleneksel tarımın aksine bitki fabrikalarında uygulanan tarımın yüzde 70 daha az su gerektirdiği ve yüzde 99’a kadar su tasarrufu sağladığı göz önüne alındığında dikey tarımın emisyonlara karşın çevreci bir program olduğu görülüyor.
Bitki fabrikaları ve dikey tarımın artıları ve eksilerinin ele alındığı bir Forbes makalesinde tüm ilerleyen teknolojilerde bulunduğu gibi bu uygulamaların da bir yararı olması gerektiğine ilgi çekilirken, dikey tarımın yararını enteresan bir şekilde meydana koyduğu belirtiliyor. Son senelerde yeşil, yapraklı sebzelerden kaynaklanan koli basili salgınına değinen makalede salgının sebzelerin yıkanmasıyla ilgili olduğunu ve dikey tarımın bunu ortadan kaldırdığı vurgulanıyor. Makaleye göre bitki fabrikalarının kir tutmaması ve sebzelerin yıkanmasını gerektirmemesi, besin kaynaklı hastalık salgınlarını önleyebilir. Hem de dikey tarım, maksimum verim elde edilmesine yardımcı olabilir.
Bitkilerin günde sadece 10 dakika karanlığa gereksinimi olması sebebiyle bitki fabrikalarında gün boyu ışık alabilmek bitkilerin daha süratli büyümesini sağlar. Hem de, geleneksel çiftçiler genelde bir kez gübre uygular, mahsulü sular ve büyümesini umarken, bitki fabrikalarında ise bitki büyümesini optimize etmek amacıyla otomasyon ayarlamaları yapılarak bir çok kez gübre uygulanır. Hem de nem ve su kullanımı de sık sık denetlenebilir.
Bitki Fabrikasının Faydaları
- Kapalı Alanda Üretim: Işık, sıcaklık, nem, karbondoksit konsantrasyonu ve kültür çözeltisi gibi denetimli yetiştirme koşulları altında toprağa gereksinim duymadan kapalı alanlarda bile üretim olanağı sağlar.
- 365 gün verimlilik: Kurak mevsimde su sıkıntısı, yağışlı mevsimde yoğun yağış ya da aynısı aşırı hava koşullarından etkilenmeden, mevsimden bağımsız 365 gün üretim sağlar.
- Alan Tasarrufu: Kentsel tarım, son senelerde olabildiğince rağbet gören bir kavram. Bitki fabrikaları, taze mamüllerin süratli teslimatını basitleştirmek amacıyla dünya genelinde kalabalık ve yüksek maliyetli kentsel alanlarda ulusal besin üretimi amacıyla ideal koşulları sağlar. Bitkiler, alan tüketimini en üst seviyeye çıkarmak amacıyla bir sıra yerine yığınlar durumunda ya da çok seviyeli olarak yetiştirilebilir. Bu şekilde daha çok bitki üretilir ve bu teknik çok daha sürdürülebilir ve ideal maliyet sağlar.
- Topraksız üretim: Bitkiler, köklerin besin çözeltisine daldırıldığı yerlerde hidroponik olarak yetiştirilir. Böylece su kaybı olmaz. Köklerin besinleri aramak ve çıkarmak mecburiyetinde bulunduğu toprağın aksine, bitkinin gıdaları çok az çabayla almasına izin verir. Bu, zengin, organik toprak ve birinci sınıf besin maddeleri kullanırken bile geçerli olur. Bu süreçte köklerin harcadığı enerji, vejetatif büyümeye daha iyi harcanan enerjidir. Bu amaçla hidroponik bitkiler toprakta büyümekten çok daha süratli büyür. Bu amaçla, bitki fabrikalarında hasat, geleneksel tarıma göre çok daha sık yapılır. Hidroponik bitki yetiştirmenin bir diğer faydası da toprağa kıyasla bitkilerin aşırı ağır metallerden etkilenmemesidir.
- Uzun raf ömrü: Bitki fabrikalarında sarf edilen hijyen ve teknik gereği ilaçsız, natural yöntemlerle imal edilen besinlerin üstünde zararlı patojenlerin etkileri bulunmaz. Bu yüzden de geleneksek tarım mamüllerine göre bitki fabrikalarında imal edilen ürünler çok daha uzun raf ömrüne sahiptir.
SÖZÜN ÖZÜ; Bitki fabrikaları her anlamda daha sürdürülebilir ve iklim kriziyle mücadele çok önemli bir yere sahip. Bakalım gelecekte tarıma hangi teknolojiler yer verecek.