Geçtiğimiz Ağustos ayında Rusya’nın Tomsk şehrinden başkent Moskova’ya seyahat ederken aniden fenalaşan Rus muhalif lider ve avukat Aleksey Navalny, uçağın Omsk şehrine acil iniş yapmasına neden olmuştu. Zehirlendiği şüphesiyle önce yerel bir hastanede tedavi altına alınan Rus muhalif lider, apar topar Almanya’ya gitmiş ve tedavisine bu ülkede devam edilmişti. Alman doktorlar, Navalny’in Sovyetler Birliği’nin mirası olan Novichok isimli sinir gazının iç çamaşırına yerleştirilmesi sonucu zehirlendiğini açıkladı. Birkaç ay süren tedavi sonrası geçtiğimiz haftalarda Moskova’ya dönen Navalny, daha önceden aldığı bir ceza nedeniyle şartlı salınma şartlarını ihlal ettiği için Moskova’ya adımını atar atmaz tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Tutuklanmadan önce Rus muhalefet lideri, Vladimir Putin’e ait olduğunu iddia ettiği lüks bir sarayın görüntülerini sosyal medyada paylaştı. Navalny sadece bununla da yetinmedi, Putin ve yakın çevresiyle ilgili yolsuzluk iddialarını ortaya attı. Navalny hapis cezasını çekerken, Putin’e karşı başta başkent Moskova olmak üzere birçok Rus şehrinde gösteriler başladı. Özellikle geçtiğimiz ay düzenlenen protestolarda göstericilerle polis arasında çıkan çatışmalar da 3.000’den fazla gösterici gözaltına alındı.
Bunlar, Rusya’da son 200 yıldaki en büyük hükümet karşıtı gösteriler. Gösterilerin ardından 31 Ocak’ta katılımcıların büyük çoğunluğunun genç sosyal medya kullanıcıları olduğu daha geniş çaplı protestoların yapıldığı açıklandı. Bu protestoların ölçeği ve Rus siyasetine olası etkileri ne olacak hep birlikte izleyip göreceğiz. Bu protestoların ne büyüklükte olacağı ve Rusya siyasetine olası etkileri merak ediliyor. Şurası gerçek ki Navalny’in çağrılarıyla başlatılan protestocuların kısa dönemde Putin iktidarını yıpratması beklense de yıkması gibi bir durum beklenmiyor. Halkın önemli bir kısmı hâlâ bu olayların ardında Batı’nın bulunduğuna inanıyor. Putin, Batı’yı Rusya’nın iç işlerine müdahale etmekle suçluyor. Ama Rusya’da bu protestoların arka planını “dış güçlere” bağlamak yetersiz. Bunun basit bir cevabı var: Bozulan ve iyiye gitmeyen bir ekonomi.
Rusya’nın kötü ekonomisi
Rusya, petrol fiyatlarının düşmesi ve Kırım’ı ilhakı sonrası uluslararası yaptırımlara maruz kalmasından dolayı son beş-altı yıldır sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Ülkenin gelirlerinin yaklaşık yüzde 65’ini enerji ihracatı oluşturuyor. Burada başta petrol olmak üzere fiyatların düşük seyretmesi, ülkede denk bütçeyi olanaksız hale getiriyor. Yaptırımlar nedeniyle çok sayıda Batılı şirketin ülkeyi terk etmesi ya da faaliyetlerini en aza indirmesi işsizlik oluşturdu. Yapılan araştırmalar Rusya’da kayıtlı 2,2 milyon işsiz bulunduğuna ama bu sayının gerçekte 10 milyona yaklaştığına dikkat çekiliyor. Üstelik COVID-19 salgınının ekonomiye etkileri nedeniyle bu sayının sonbaharda 20 milyona yaklaşabileceğine vurgu yapılıyor. Ülke ekonomisi salgından oldukça fazla etkileniyor.
Rusya’da geçen yılın Mart ayında günlük vaka sayısı yaklaşık 13 bin olduğu sırada ülkede sokağa çıkma yasağı gibi sert önlemler uygulandı. Kasım ayından bu yana ise günlük vaka sayısı yaklaşık 20 binden biraz daha fazla. Fakat Rus yetkililer Mart-Mayıs aylarındaki gibi sert önlemler uygulamayı planlamıyor. Birçok Rus uzmana göre bunun nedeni ekonominin bu sert önlemleri kaldıramayacağının bilinmesi. İşsiz sayısındaki artışla birlikte insanların mutsuzluğu giderek artıyor. İş yerlerinin kapanması, esnafın zora düşmesi gibi sorunlar da yaşanıyor. Rusya hükümetinin esnafı desteklemek için uyguladığı mali programlar da açıkçası yeterli değil. Elbette ekonomiye yapılacak bu destek birçok Rus vatandaşının sorununu çözüp onları rahatlatabilir.
Peki bütün bu ekonomik sorunların da etkisiyle büyüyen ve Rus muhalif lider Navalny ile vücut bulan protestolar nasıl bir seyir izler? Rus güvenlik güçleri bu süreçte daha da sertleşebilir. Hafta sonları yapılacak hükümet karşıtı protestoların bir süre daha devam edebileceğini ve şiddetin azalacağını görebiliririz bu dönemde. Ancak Rusya’da henüz güçlü bir muhalefetten bahsetmek için erken. Son 100 yıllık tarihine bakarsanız Rusya en demokratik dönemini yaşıyor. Ama bu demokrasinin, belli evrelerden geçmesi için Rusya’nın zamana ihtiyacı var. Ağustos ayında Belarus’ta Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’ya karşı düzenlenen şiddetli protestoları hatırlamakta fayda var. Bu gösterilerin ilk zamanında şiddetli çatışmalar dikkat çekiyordu. Buna karşı her hafta sonu düzenlenmeye başlayan Lukaşenko karşıtı gösteriler zaman içinde iyice zayıfladı. Benzer bir tabloyu Rusya’da da görmek mümkün. Nitekim birçok uzmana göre Aleksy Navalny, Rusya’da henüz oluşmaya başlayan muhalefetin liderliğini üstlenecek konumda değil. Üstelik Navalny her ne kadar bugün liberal ve özgürlükçü olarak gösterilse de 10-12 yıl önce yaptığı konuşmalarda ırkçılığa varan göçmen karşıtlığı, bugün çizdiği politik figürle uyuşmuyor.