KORKULARIMIZ MANİPÜLE Mİ EDİLİYOR?

KORKULARIMIZ MANİPÜLE Mİ EDİLİYOR?

Duygularımızın farkında mıyız? Görsel medya ve sosyal medya gibi her türlü etkileşim aracı, oturma odamıza hatta yatak odamıza kadar girmişken, zihinsel manipülasyona karşı ne kadar korunaklıyız?

Türk Dil Kurumu korku duygusunu: Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü olarak tanımlıyor. Korku duygusunu: Bir belirsizlik karşısında tehdit algısı ile tetiklenen rahatsız edici ve olumsuz bir his olarak da tanımlayabiliriz. Bununla birlikte korku: Uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir mekanizmadır. Bilimin bize açıkladığı korku tanımı tam olarak bu şekildedir. Korku duygusu kullanılarak insanların yaşam modelleri belirlenip yönetilebilir mi? Bu yazımızda bu sorunun cevabını bulmaya çalışacağız.

Mutluluk, üzüntü, sevgi, nefret… Korku ’da diğer duygularımız gibi varoluşsal duygularımızdan birisidir. Bu
duygu sayesinde karşımıza çıkacak olası tehlikelere karşı birtakım refleksler geliştirip önlemler alırız. Doğuştan gelen korku, insan yaşamı için gerekli refleksleri içerir. Altı aylık bir bebeğin gürültüden korkmasını buna örnek
verebiliriz. Ama dört yaşındaki bir çocuğun canavarlardan, on yaşındaki bir çocuğun hırsızlardan korkması; işlenmiş, öğrenilmiş veya öğretilmiş korku sınıfına girer. Öğretilmiş korkularımızın birçoğunu ebeveynlerimizden
özelliklede annelerimizden alırız. Yabancılara karşı temkinli olmak, evden uzaklaşmamak, yaramaz olmamak gibi daha birçok telkin ve kurallar konulur, bu kurallara uyulmaması durumunda çeşitli ceza yaptırımları ile tehdit edilerek, öğretilme yöntemi ile ilk korkular çocuğa aşılanmış olur. Çocuk algı gelişimi devam eder. İlk ölüm korkusu, ilk ölüme tanık olmakla ortaya çıkar. Çevresindeki insanlardan birisinin ölümüne şahit olmak, aile bireylerinden birisinin ölmesinden korkmasına neden olur. Çevre ile etkileşimi devam ettikçe trafik kazası, kavga, yangın vs. gibi daha birçok olaya tanık olur; böylece korkuları çeşitlenip birikmeye devam eder. Bu birikim hayati refleksler geliştirmemiz açısından son derece önemlidir; fakat problem, bu korku birikiminin başkaları tarafından
manipüle edilmeye başladığı noktada ortaya çıkıyor.

‘’İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır. Menfaat ve korku.’’ 19.yy. Avrupa’sına damga vurmuş
Fransız asker ve politikacı Napolyon Bonapart bu sözü ile korku duygusunun insanlar üzerindeki etkisinin önemini dile getirmiştir. İnsanları manipüle ederek isteklerinizi onaylatmanızı sağlayacak en etkili yol onları korkutmaktır. Devlet yöneticileri, politikacılar bu yöntemi kullanarak insanları yönlendirebilmektedirler. Somut bir örnek vermek gerekirse, bir hükümet korku politikası uygulayarak istediği güvenlik yasalarının geçişini kolaylaştırabilir. İnsanların can güvenliğini sağlamak imajı yaratılarak bireysel özgürlükler kısıtlanabilir. Bu duruma kimse itiraz etmez çünkü onlara can güvenliğinin bireysel özgürlüklerden önce geldiği algısı oluşturulmuştur. Adım adım insanlar özgürlüklerinden vazgeçmeye koşullandırılır. Önce sanal bir düşman yaratılır sonra halkta korku ve endişe uyandıran konuşmalar yapılarak temel hakları ihlal eden orantısız önlemler meşrulaştırılmaya çalışılır. Bu yapılanların hepsi nüfusu daha iyi kontrol etmek içindir. Masa başlarında planlanıp üretilen bu korku, kimi zaman terör organizasyonu, kimi zaman ekonomik istikrarsızlık, kimi zaman ise sağlık tehdidi olarak karşımıza çıkarılır. Yapay bir terör ağı oluşturulup birkaç metropolde bomba patlatılarak, laboratuvar ortamında bir virüs üretilip salgın başlatılarak veya insanlara işsiz kalacakları mesajı verilerek ekonomik kaygı algısı oluşturmak; bu örneklerin hepsi, korku iklimi oluşturulup insanları manipüle etmek için kullanılabilir. İşyerimizdeki patrondan tutun devlet yöneticilerine  hatta küresel bazda da bu manipülasyon uygulanabilir.

‘’İnsanların korkularını kontrol eden, ruhlarının efendisi olur.’’ Nicolas Machiavel’in sözünü de dikkate alarak bu
bilgiler bize gösteriyor ki; yaşam reflekslerimiz için hayati öneme sahip korku duygumuz, başkaları tarafından güdülenmeye çok elverişlidir. Çocukluktan başlayıp yetişkin bir birey olana kadar bu duygumuz, sistematik bir şekilde müdahale edilmeye açık hale getiriliyor. Kent yaşamından uzaklaşıp daha kırsal bir hayatı benimsemek, medya ve sosyal medya araçlarını asgari düzeyde kullanmak gibi daha izole bir yaşam modeli, bu manipülasyondan bir nebzede olsa korunmamıza yardımcı olacaktır. Kalıcı çözüm ise; bilinç düzeyimizi yükselterek toplumsal bilinci sağladığımızda gerçekleşecektir.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 4
    be_endim
    Beğendim
  • 1
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Sansür Dergi Yazarı

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir