Türkiye politikasına kurumsal ve hukuki anlamda 2018 genel seçimleri evveli seçim sisteminde uygulanan değişiklikle dahil edilen ittifak pratiği, salt aritmetik anlamda düşünülmediği takdirde aşağı yukarı yarım asırlık bir geçmişe sahip. İttifak kavramını dar anlamda değil de geniş anlamda ele alırsak, seçim kazanma hedefli birliktelikler dışında, iktidar olma, yönetme hedefli partiler arasındaki işbirliklerini de ittifak olarak değerlendirmek mümkün. Bu bağlamda 1970’lerin ikinci %50 sinde koalisyonlarda bir araya gelen milliyetçi cephe hükümetleri ya da 1991 seçimlerinden itibaren parlamentoya temsilci sokmak isteyen toplumsal desteği zayıf partilerin kuvvetli partilerin milletvekili listesinden aday gösterilmeleri de ittifak kategorisi içerisinde değerlendirilebilir.
Seçimler Ve İttifaklar
İlk ittifak pratiği seçime ayrı katılan partilerin ilke, program, amaçlar bağlamında uzlaşılarıyla, hükümet etme, yönetme merkezli iken, ikincisi salt seçimlerde temsilci maksimizasyonu sağlamaya yönelik stratejiye dayanmaktadır. Bir başka ifadeyle, temsilci maksimizasyonunun ötesinde, hedef, program, ilke uzlaşılarıyla uygulanan işbirliğine dayalı ittifakların seçim kazanmaları neticesinde ittifaklar ortaklaşa hükümet etmeye (birlik hükümeti) evrilmektedir. Seçim evveli ittifaklar salt aritmetik için temsilci maksimizasyonu merkezli işbirliğine (seçim evveli ittifaklar) dayalı olursa, buna dahil olan partiler seçimden birinci çıksalar da ortaklaşa hükümet etmeye evrilmeyebilirler.
Partiler arasındaki her iki işbirliği çeşidine parlamenter ya da başkanlık, yarı-başkanlık sistemlerinde rastlanmaktadır. Nitekim, parlamenter sistemle yönetilen 23 ülkede 1946-2002 dönemindeki 364 parlamento seçiminin 240’ında seçim evveli ittifaklara gidilirken, aynı dönemde birlik hükümetlerine dahil olan 144 partinin 38’inin (%26) seçim evveli ittifak gerçekleştirdikleri belirlenmiştir. 1975-2009 döneminin incelendiği bir çalışmada da 23 ülke örneğindeki başkanlık tercihlerinde seçime katılan partilerin yüzde 43,8’inin ittifak gerçekleştirdiklerine dair belirti ilgi çekicidir.
Türkiye siyaseti Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde ilk ittifak tecrübesini 2018 seçiminde yaşadı. Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel seçimi merkezli, Cumhur ve Millet İttifakları ile ittifaka dahil olmayan adaylarla partilerin yarıştığı seçimin ardından, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde de ittifak yolu ile rekabet devam etti. Seçim kanununun tanıdığı izin vericilik 2018’de ittifakla seçim rekabetini olası kılarken, 31 Mart ulusal seçimi rastgele bir meşru zemini olmadan informel biçimde işledi. Bu anlamda, Cumhurbaşkanlığı ve parlamento tercihleri ile ulusal seçimler olmak üzere seçim rekabetinde 3 ebatlı ittifak pratiğinin parti siyasetinde uygulandığı görülmektedir. Her 3 ittifak türünün nedenleri ve meydana çıkardığı neticeler değişik olsa da, ortak bileşeni bir yandan oyları ve ulusal, ulusal temsilci miktarını arttırma stratejisine dayalı olması, başka yandan ittifakların salt seçim kazanma merkezli olmayışıdır.
Cumhurbaşkanlığı seçimindeki ittifak stratejisi, seçim tekniği bundan dolayı ilk turda oyların yüzde 50 artı 1’ini alan adaya seçim kazanma olanağı verilen amacıyla, oy parçalanmasının olduğu parti sisteminde ittifak ‘olmazsa olmaz’ şeklinde bir oyun kuralına dönüşmüştür. Genel seçimlerde partileri ittifaka yönelten saik ise; yüzde 10’luk ulusal baraj nedeniyle bu orana ulaşamayacak partilerin parlamentoya temsilci sokamama riskidir. Oysa genel seçimde uygulanan baraja rağmen, nispi temsil D’Hondt tekniğiyle belirleme edilen sandalye dağılımı bilhassa ufak partilerin ittifak içerisinde yer almaları halinde elde ettikleri suni güçle parlamentoda sandalye kazanmalarına imkân tanımaktadır.
Yerel seçimlerde belediye başkanlarının belirlenmesinde uygulanan çoğunluk tekniği de belediye başkanlığı seçiminde rakip blokun kazanmaması amacıyla partilerin, seçmenlerini aday tercihi yönlendirmesiyle informel olarak ittifak yapmalarını tetiklemektedir. Yerel seçimlerde ittifak programı bilhassa İl Genel Meclisi ve Belediye meclis üyeliği tercihlerinde geçerli oyların yüzde 10 eksiltilmesiyle uygulanan yüzde 10’luk etraf barajı ufak partilerin meclise üye sokmak amacıyla ittifak yapmalarını resmen mecburi kılmaktadır.
Yukarıda resmettiğimiz 3 seçim türünde yapılan değişik seçim yöntemlerini, parti sisteminde yükselen parçalanma, güçlü, karizmatik liderliğin aşınması ve seçim düzeneğinin temsilde adaleti zayıflatıcı nitelikleriyle eş güdümlü düşündüğümüzde, Türkiye parti siyasetinde hâkim parti sistemi devrinin kısa sürede kapanması, oy ve sandalye maksimizasyonu amacıyla partileri ittifaklara yöneltmektedir. Aritmetik gerekçelerle devreye sokulan seçim ittifakları, ürettiği neticeler itibarıyla parti siyasetinde mekanik etkiler dışında, politik, sosyolojik, psikolojik çıktılar da üretmektedir. Bu anlamda, bildirdiğimiz gerekçeler sürdüğü takdirde ittifakların geçiş devresi siyasetinden çok, yeni devre politikasını temsil etme özelliği ağır basıyor.
Yeni Dönem Siyaseti
Esnek yönetimi, müzakereyi, toplumsal uzlaşıyı imkansızlaştıran Partili Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi modelinde başlangıçta ittifaklar salt seçim kazanma merkezli aritmetik hesaplara dayalı olarak kurgulanmıştır. Fakat, her üç seçimden de oy ve sandalye dağılımı manasında beklenilen ölçüde mutlak üstünlüğe dayalı bir siyasi tablo çıkmadığı için, Cumhur ve Millet İttifakıyla ittifak dışı partiler mekanik bir politik aracın dışına taştı. İttifaklar, iktidar olma ve iktidarda kalıcılık adına yasama ve yürütme aygıtında çoğunluğu elde etme merkezli sürdürülebilir bir siyaset aracına dönüşmeye başladı. Sonuçta meydana çıkan tablo ise seçmen eğilimleri ve parti sistemi bağlamında ittifaklar dışındaki partiler için hareket kısmı bırakmamaktadır.
Hareket ve kapsama kısmı dışında kalmak bilhassa kurumsallaşmamış, seçmen desteği zayıf ufak partiler de ciddi bir risk öğesi iken, yerel barajın üstünde seçmen desteğine sahip partiler ittifak dışında kalarak varlıklarını sürdürebilseler de, nihai hedef iktidara gelmek ya da iktidarı paylaşmak olduğu için çok çok mana ifade etmemektedir. İşler böyle olunca ittifak dışı kalmak ya da ittifakların salt bir seçim geçirme merkezli geçiş devresi siyaseti olması birkaç çok temsilcilik kazanma dışında olumlu çıktı üretmemektedir. Oysa ki ittifakların uzun vadeli, sürdürülebilir esaslı kurgulanmasının getireceği kazançlar dar manada partiler ve parti sistemi, geniş manada Türkiye siyasetinin değişik boyutları amacıyla pozitif çarpan etkileri yapma potansiyeline sahiptir.
Millet ve Cumhur İttifakı
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş sürecindeki tartışmalarda düzenin taraftarları, parti düzeninde iki partili sisteme evrimleşmenin gerçekleşeceğini ısrarla savundular. Karşılaştırmalı politika çalışmaları parti düzenini belirleyen faktörler arasında seçim sistemi, hükümet sistemi gibi kurumsal, mekanik düzenlemelerden çok, tarihsel birikim, politik kültür, politik elitler, sosyolojik bölünmeler gibi dinamiklerin ağır bastığına işaret etmektedir.
Mevcut düzenin üç senelik performansı, genel ve ulusal seçim sonuçları, partiler arasındaki ilişkiler, son devre seçmen eğilimleri öneme alındığında, düzenin arzulanan iki partili sisteme evrilmediğini kanıtlıyor. Sosyolojik bölünmelerin temsil edildiği değişik ton ve yoğunluklardaki muhafazakar, milliyetçi, liberal, sosyal demokrat partilerden meydana gelen parti sistemimizin, partilerin hiçbirinin ilk seçimde radikal oy kaybına uğramaması halinde varlığını devam ettireceği görülüyor. Buna karşılık, bir yanda AKP, MHP, BBP’den müteşekkil Cumhur, başka doğrultuda CHP, İYİ Parti ve bunlara eklemlenen birkaç ufak partili Millet İttifakı ile HDP’nın blok dışı varlığını devam ettirdiği iki ana ittifak akslı, resmen iki buçuk partili sistem kurumsallaşma yolunda. Bu tablo sahip olunan yapılanmanın seçim düzeninde ulusal barajın yüzde 2-3 gibi düşük bir seviyeye çekilmemesi halinde önümüzdeki dönem Türkiye siyasetinde kurumsallaşabileceğinin ve yeni dönem siyasetinin uzun süreli politik kompartımanlarını oluşturacağını düşündürtüyor.