Yaşanan çatışmalar, sadece askerî bir mücadeleden ibaret değil; aynı zamanda rejimin devrimden bu yana sürdürdüğü politikaları ve bölgesel nüfuz stratejilerini sorgulayan tarihî bir dönüm noktası anlamına geliyor. Dış baskılar ve iç muhalefet arasında sıkışan Tahran yönetimi, ya direnişi seçerek bedel ödeyecek ya da siyasi tavizlerle yeni bir döneme girecek.
Tarihten Bugüne İran’ın Direnç Stratejisi: 1980’lerden 2024’e
1980-1988 İran-Irak Savaşı, Tahran’ın bugünkü krizle benzerlikler taşıyan en önemli sınavlarından biriydi. Ayetullah Humeyni’nin “Direnişten vazgeçmeyiz” söylemi, İran toplumunun kolektif hafızasında yer etmişti. Ancak uzun süren savaş, ekonomik yıkım ve uluslararası izolasyonla sonuçlanmıştı. Günümüzde ise İran, çok daha karmaşık bir jeopolitik arenada mücadele veriyor.
- ABD ve İsrail’in doğrudan hedefi haline gelen İran, bölgesel müttefiklerinin zayıflamasıyla savunmasız durumda.
- Suriye, Irak ve Lübnan’daki vekil güçler ciddi kayıplar verirken, Yemen’deki dengeler henüz netleşmiş değil.
- İç muhalefetin yükselişi, rejimin geleceği açısından kritik bir risk oluşturuyor.
Küresel Güçlerin İran Krizi’ndeki Rolü: Rusya ve Çin Faktörü
İran’ın yaşadığı kriz, artık bölgesel sınırları aşarak küresel güçlerin mücadelesine dönüşmüş durumda. Rusya’nın Batı’ya yönelik sert uyarıları ve Çin’in lojistik desteği, çatışmanın Doğu-Batı gerilimiyle iç içe geçtiğini gösteriyor. Kuzey Kore’nin “en üst alarm” durumuna geçmesi ise gerilimi daha da tırmandırıyor.
- Moskova’nın Tahran’a silah ve istihbarat desteği, İran’ın direnç kapasitesini artırıyor.
- Çin’in diplomatik ve ekonomik hamleleri, Batı’nın yaptırımlarını dengeleme amacı taşıyor.
- Kuzey Kore’nin askerî iş birliği, İran’ın asimetrik savaş stratejilerini güçlendirebilir.
İsrail-İran Savaşında Yeni Evre: “Tel Aviv ve Tahran’ı Boşaltın” Çağrıları
İsrail’in son dönemdeki doğrudan müdahale stratejisi, çatışmanın boyutunu değiştirdi. Netanyahu’nun “Tahran’ı boşaltın” çağrısı, İran’ın da “Tel Aviv’i boşaltın” yanıtıyla karşılık buldu. Bu açıklamalar, savaşın vekil güçler sınırını aşarak doğrudan şehir hedeflerine yöneldiğinin göstergesi.
- İsrail’in üstün teknolojik savunma sistemleri, İran’ın asimetrik taktiklerini etkisiz kılabilir.
- Hamas ve Hizbullah’ın zayıflaması, Tahran’ın bölgesel etkisini azaltıyor.
- Nükleer müzakerelerin askıya alınması, diplomatik çözüm şansını daraltıyor.
Türkiye İçin Kritik Jeopolitik Riskler ve Fırsatlar
İran krizi, Türkiye açısından da stratejik bir dönüm noktası anlamına geliyor. Artan gerilimler, Ankara’nın istihbarat, güvenlik, ekonomi ve göç politikalarını yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor.
- Bölgesel istikrarsızlık, Türkiye’ye yeni dış politika manevra alanları açabilir.
- Rusya ve Çin ile dengeli ilişkiler, Ankara’ya diplomatik avantaj sağlayabilir.
- Olası bir sığınmacı dalgası, göç politikalarını zorlayabilir.
Sonuç: İran’ın Geleceği ve Bölgesel Dengeler
İran, devrim sonrasının en büyük varoluşsal kriziyle karşı karşıya. Tahran’ın atacağı adımlar, sadece kendi rejiminin kaderini değil, Ortadoğu’daki güç dengelerini ve küresel jeopolitiği de şekillendirecek. Diplomatik kanallar henüz tamamen kapanmış değil, ancak zaman hızla tükeniyor.
İran’ın direniş mi yoksa taviz mi seçeceği, önümüzdeki dönemin en çok konuşulacak jeopolitik gelişmesi olacak. Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri, bu süreçte yeni stratejik hamlelerle pozisyonlarını güçlendirmek zorunda.