Şu anda sarf edilen tüketici fiyat endeksi 2003’ten bu yana yayınlanıyor. Bütün bu dönemde en yüksek aylık enflasyon Aralık ayında gerçekleşti: yüzde 13,6. Biraz daha eskiye giderek, 1969-2003 arasında belirtiler tüketici fiyat endeksini de işin içine katarak diğer bir karşılaştırma yapayım. Aralık ayındaki enflasyon, Şubat 1969’dan bu yana gözlenen en yüksek beşinci aylık enflasyon, 1996 başından beri bakarsanız da en yüksek aylık enflasyon oldu.
Böylelikle 2021 senesini yüzde 36 oranında bir senelik enflasyon ile kapattık. Bu da Eylül 2002’deki 37.1’den bu yana, yani son 19 senenin en yüksek senelik enflasyon oranı.
Enflasyonun bu düzeylerine çıkması yalnızca oluşturulan ekonomik programa bağlanamaz. Programdan mesul olanlar dışında kalan birtakım kesimlerin de mühim bir rolü var bu yükselişte.
Mesela işveren kesimi. Enflasyon çok değil birkaç sene öncesinde yüzde 8’lerde bir o yana bir bu yana salınır ve düşüş eğilimine girmezken, enflasyondan şikâyet duydunuz mu bu kesimden? Ya da ekonomi kanallarında oluşturulan tartışmalarda ‘enflasyonu düşürmek lazım’ denildiğinde “ama büyüme ne olacak?” denilmiyor muydu?
Esasında dünya ölçeğinde yüksek sayılabilecek düzeylere ses çıkmayınca kanıksanıyor. Enflasyon önemsiz gibi yapılıyor. Ortalama enflasyonun yüzde 8 çevresinde dar bir Aralıkta hareket ettiği 2007-2016 devresinde olduğu gibi mesela.
Oysa o katı sanılan yüzde 8’lik enflasyonu yaratan unsurların arkasındaki asli nedenler vakitle daha da güçlenebiliyor ve bir bakıyorsunuz yüzde 8’i mumla arar hale düşmüşsünüz. Bu ülke bunu çok yaşadı. Bir ara yüzde 35’lerde salınan bir enflasyon vardı, “yattık kalktık bir baktık” birkaç ay içerisinde yüzde 70’lere fırlamış. Tipik örneği 1982-1988 dönemidir.
Bu dönemlerin çoğunda senelik enflasyon yüzde 35’ler dolayındaydı. Aralık 1987’deki seçimler nedeniyle kamunun ürettiği mal ve ürünlere senenin ilk on bir ayında zam gerçekleştirmekten çekinilip Aralık ayında bir ayda yüzde 22 zam yapılınca, Ekim ayında yüzde 36 olan senelik enflasyon altı ay sonra yüzde 76’ya fırlamıştı. Sonra -2000’li senelere kadar- bırakın yüzde 30’ları, 40’ları, birkaç ay haricinde 60’ların altına düşmedi enflasyon.
Enflasyonun olumsuzlukları
Öte yandan enflasyon bir tür vergidir. Genellikle pazarlık kuvveti olmayanların gelirleri enflasyon yükseldikçe azalır. Örneğin asgari ücretlinin ya da emeklinin gelirleri. Yılın başında senenin enflasyonu kadar ya da onun biraz üstünde yükseltseniz de maaş ve ücretleri, yeni senenin enflasyonu eskisinden daha yüksekse yıl içerisinde satın alma kuvveti erir gider.
Gerçekleşen yüksek enflasyon, gelecekte enflasyonun düşmeyeceği hem de artabileceği tarafında bekleyiş yaratıyorsa ve kur artışının şu ya da bu amaçla enflasyonun altında kalacağı düşünülüyorsa, yeni mevduat sistemi cazibesini kaybeder. Çünkü yeni mevduat sisteminde getiri, mevduat faizi ya da kur artışı hangisi yüksekse, en çok o kadar oluyor. Bu halde tasarruf sahibinin bu sistemden elde edeceği getiri enflasyonun altına düşer.
Enflasyonun köpüğü nasıl alınır?
Enflasyonu düşürmek basit. Kuru baskıladığınızda enflasyon da Türkiye’de yavaşlayacaktır. ‘Kuru nasıl baskılayacaksınız?’ sorusu önemli. Bunu yalnızca rezerv satışıyla yapamazsınız. İhracatçıların döviz gelirlerinin yüzde 25’ini Merkez Bankası’na transfer fikri var. Bu döviz biriktirme ile olacak iş değil. Bir başka beklenti sık sık cari fazla vermek. O da tartışmalı bir konu. Enflasyonun kökeninde dönüşüm temelli, tarımın dışa bağımlılığından, vergi politikasından kaynaklı yapısal problemler var. Bunları çözmeden enflasyonla mücadele etmek basit değil.
Kısa dönemde de yüksek enflasyonu azaltıcı politikalar, fakat kuru çok çok baskılayarak olası olabilir. Doğrudan vergilerin toplam vergiler içindeki payını arttırmak lazım. Vergiyi emekçinin üstüne değil zenginlerin üstüne yıkmak lazım. Bölüşüm problemini halletmek lazım.
Enflasyon gerçekten geçici mi?
Ancak gelişmeler, örnek olarak TL’deki değer kaybının sürme olasılığı ve yılbaşı gecesi oluşturulan zamlar bunun geçici olmasını gerektiğince zor kılıyor. Enflasyon beklentilerine dair bozulma da sürüyor. Maliyetler artmasa bile herkes zam yapma eğilimine girmiş durumda. Ücretlerde oluşturulan artışlar da isteği destekleyeceği için senenin ilk 3 ayında enflasyonist baskı olacaktır. Bunlardan dolayı enflasyonda en kötüyü gördüğümüzü söylemek çok zor. Bir köpük varsa gerçekten, bunun düzeltilmesi de fakat senenin ikinci çeyreğinden itibaren olur. Tabi o vakte kadar resmi enflasyonun dahi yükseldiğini göreceğiz. Hissedilen enflasyon ÜFE oranında seyredebilir.
Enflasyon için çözüm üretilmiyor
Dünyada enflasyon yükseliyor. İthal ettiğimiz malların fiyatları artıyor. Bunun da enflasyonist tesiri var. Son olarak da kurun dengeye gelmemiş olmasının enflasyon üstünde oluşturduğu yukarı doğru risk var. Örneğin son bir haftada dolar kuru yüzde 18 arttı. Son günlerdeki eğilimin devam etmesi durumunda enflasyonun yükseleceği açık.
Kıssadan hisse şu: Enflasyonu tek haneye indirecek bir ekonomik programa gereksinim var.
Sadece para uygulaması değil daha kapsamlı bir program. İşin para politikası alanı kuşkusuz önemli. Para otoritesi en azından şu olguyu öneme alarak işe başlayabilir. Dolar kuru 2 Ocak 2021 – 31 Aralık 2021 arasında yüzde 80 arttı.
Rekabetçi kur söylemi ve uygulaması bu yükselişin arkasındaki ana neden. Aynı dönemde üretici fiyatları da yüzde 80 yükseldi. Yani, kur artışı ile gelen rekabet üstünlüğü tamamiyle fiyat artışı (maliyet artışı) ile gitti. Bu gerçeği görmekle başlayabiliriz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Sansür Dergi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.