Çin, küresel siyasetteki rolünü tekrar tanımlıyor. Mao döneminden beri sürdürülen ve ‘barış içerisinde birlikte yaşama’ olarak tanınan dış siyaset bundan sonra değişti. Şimdiki başkan Xi Jinping döneminde, uluslararası amaçlar açıkça ifade ediliyor.
Çin, küresel güç olma iddiasını, hem iklim gündemi gibi çokuluslu meselelerde hem de Kuşak ve Yol Girişimi (KYG) gibi politikalarda meydana koyuyor. Genellikle KYG, Çin’in yakın sınırlarının ötesindeki ülkelerle yeni bir bölgeselleşme döneminin sinyallerini veriyor.
Ortadoğu da bundan sonra Çin’in ilgi gösterdiği alanlardan biri. İlk başlarda KYG’nin öncelikli meydanlarından olmayan Ortadoğu, geldiğimiz noktada hem Çin’in dış temaslarını hem de küresel güç dengelerini değiştirmeye aday.
Çin’in Ortadoğu bölgesiyle temasları Mao döneminde siyasi saiklerle belirleniyordu. Mao ardından dönem de ekonomik tarafsızlık söylemi damga vurmuştu. Günümüzdeyse Çin’in Ortadoğu siyasetinde, ekonomik temasların yanı sıra ‘mesul süpergüç’ olarak tariflenebilecek siyasi taraflılığın sinyallerini görüyoruz.
Çin – Ortadoğu İlişkileri
Soğuk Savaş döneminde Çin’in Ortadoğu ile ilişkilerini sömürgecilik karşıtlığı belirledi. Batı dünyasından diplomatik yalıtılmışlık içerisinde olan Çin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’yle ilişkilerinden ötürü Bağlantısızlar Hareketi’ne resmî olarak dâhil olmasa da, ‘Üçüncü Dünyacılık’ Mao döneminin mühim bir dış siyaset çerçevesiydi. Bu çerçeve, Çin’in Ortadoğu ile siyasi ilişkilerini de net şekilde belirledi.
Çin Filistin’i 1988 senesine kadar diplomatik olarak tanımasa da, kuruluşundan itibaren dış siyasetinde Filistin yanlısı bir tavır sergilemiş ve 1960’ların başından beri siyasi, kültürel ve ekonomik temaslar kurmuştu. Buna karşın, Çin, 1992’ye kadar İsrail ile diplomatik temaslar kurmadı. Bu açık siyasi tavır sayesinde, Arap (Sosyalist) Ligi’nin önde gelen üyelerinden Mısır, 1956’da Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk Arap ülkesi oldu. Batı bloğundaki Körfez ülkeleri, Çin’le ilişkilerini fakat 1970’lerdeki diplomatik normalleşmeden sonra kurdular.
Mao ilerleyen yıllarda, Çin ekonomik saiklerle bölgeyle olan ilişkilerini geliştirdi. 1980’lerden itibaren ekonomisi iki haneli rakamlarla büyüyen Çin’in enerji kaynaklarına bağımlılığı arttığı amacıyla yavaş yavaş Ortadoğu’da bir dış aktör durumuna geldi. Çin’in bölge ülkelerine yükselen enerji bağımlılığına rağmen, ticari temaslarda dengeler, çoğu bölümde bulunduğu gibi, Çin’in lehineydi. Bugün, Çin, bölgedeki çoğu ülkenin en büyük ticaret ortağı durumuna gelmiş durumda. Son on yıla kadar, Çin-Ortadoğu ilişkilerinde bu yoğun ekonomik temaslar damga vurdu. Çin’in günümüzdeki devlet başkanı Xi Jinping’in iktidara gelmesi ile çoğu dış siyaset bölümünde bulunduğu gibi, Ortadoğu’yla temaslar de kalite değiştirmeye başladı.
Süper Güç Olarak Çin
Xi Jinping, 2016’da Ortadoğu’ya ilk cumhurbaşkanlığı gezisini yaptı. Aynı dönemde, Çin devleti bir “Arap Politikası Belgesi” yayınladı. Bu belge o dönem ‘içi boş’ olarak nitelendirilmişti ama aradan geçen senelerde, Çin’in bu belgede ifade ettiği bölgesel stratejiyi takip ettiğini görüyoruz.
Bu strateji belgesi “1+2+3 iş birliği modeli”ne dayanır. Bu model içerisinde 1, enerjiyi asli bir ilgi kısmı olarak temsil eder; 2 altyapı inşaatının yanı sıra ticaret ve yatırım; ve 3 ise nükleer enerji, uydular ve yeni enerji kaynaklarına odaklanmayı öngörür.
Enerji Politikası
Suudi Arabistan ve Irak, Çin’in petrol gereksiniminin yarısından çoğunun tedarikçisi. Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin 2021 senesindeki gezisinin sonuçlarından biri, Suudi Arabistan’ın Çin’e 50 senelik petrol arzı garantisi vermiş olması.
Bölgeden petrol tedariğinin güvenliği amacıyla kaynaklarını çeşitlendirme yolunu izleyen Çin, İran’dan da petrol alıyor. 2021 senesi itibariyle İran da Çin’in petrol tedarikçileri arasındaki yerini yükseltti.
Her ne kadar İran petrolü Malezya gibi üçüncü ülkeler vasıtasıyla Çin’e giriyorsa da, Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin 2021 senesinin ilk yarısındaki Ortadoğu gezisinin bir başka somut neticesi da İran’la imzalanan petrol garantisi ve ekonomik yardım anlaşması. Bu anlaşma, Çin’in bölge petrolüne olan bağımlılığının ekonomik temaslarda çok taraflılık ilkesine bağlı kalmasını sağlıyor.
Altyapı, yeşil ve dijital dönüşüm
Ticari temasların yanı sıra, Ortadoğu, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından 2013 senesinde başlatılan KYG’nin merkez bölgelerinden biri durumuna geldi. KYG, Çin’in yerli sermayeyi çoğunu yurtdışına sistematik olarak aktarıp aynı vakitte bölgesel etkisini arttırmayı hedeflediği çift hedefli dış siyasetidir.
Ortadoğu, KYG içerisindeki denizyolları amacıyla merkezi dikkate haiz olan Süveyş Kanalı gibi büyük altyapı yatırımları vesilesiyle bu dış siyasete dâhil oldu. KYG kapsamındaki karayolları Çin-Pakistan hattına bağlanan Tahran demiryoluyla İran’ı içeriyor. Kızıldeniz’i Akdeniz’e bağlamayı hedefleyen Red-Med projesi ile de İsrail’i.
KYG, Kuveyt’in İpek şehrinde örneklendiği gibi, ilk önce inşaat sektörüne dayanıyor. Çin’in inşaat sektörüne yaptığı altyapı yatırımı, Arap Baharı ardından yaşanan siyasi istikrarsızlık ya da düşen petrol fiyatlarının ardından da Arap ülkelerinin denk geldiği ekonomik yavaşlamaya karşı memnuniyetle karşılanan bir gelişme. 2022 FIFA Dünya Kupası için stadyum gibi altyapı yatırımlarının yanı sıra, 2020’lerde Körfez ülkeleri Çin’in yeşil teknoloji ve finans piyasalarının en mühim alıcıları olarak da karşımıza çıkıyor. Dubai gibi kentlerin teknolojilerle tekrar yapılandırılması sürecini Çinli Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin ortak bulunduğu enerji firmaları üstlenmiş durumda.
Ortadoğu Stratejisi
Çin, mesul bir dünya devleti imajını pekiştirmenin bir aracı olarak Ortadoğu’da bölgesel olarak siyasi meselelere dâhil olacağının sinyallerini de veriyor.
Çin, ülkelerin içişlerine araya girmemek istemesi nedeniyle Birleşmiş Milletler’in barış kuvveti operasyonlarına yalnızca finansal destekle katkıda bulunurdu. Çin’in, Mao döneminden beri süreklilik gösteren egemen devletlerin içişlerine karışmama prensibine yaptığı istisnalarsa Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde görülüyor.
Çin, Libya’da içişlerine karışmama prensibine bir istisna yaptı ama uluslararası tarafların araya girmesi ile birlikte rejim değişikliğiyle sonuç vermesi ardından barış güçlerinden büyük ölçüde tekrar çekildi.
Arap-İsrail ihtilafında, Çin, 2016 Arap Politikası belgesinde meydana konduğu gibi iki devletli bir çözümü savunan yerini sürdürüyor. Bununla birlikte, Çinli akademik ve kültürel kurumlar İsrail’e karşı boykota katılmıyor ve ekonomik temasları hem KYG kapsamında hem de çift temaslarda devam ediyor. Dışişleri Bakanı Wang, 2021’de yaptığı ziyarette görüşmelerin Çin’de gerçekleştirilmesi teklifini bir kez daha yineledi. Bu, ABD Başkanı Joe Biden hükümeti Ortadoğu’dan çıkmaya hazırlandığını ifade ederken, Çin’in de bölümde kendi stratejileriyle var olmaya başladığına işaret eden simgesel bir hareket olarak yorumlandı.
İsrail ve Filistin arasında görüşmelerin Pekin’de yapılması, Çin’in Xi Jinping dönemindeki yeni aktif dış politikanın gündem maddelerinden biriydi. Çin’in yeni Ortadoğu açılımının bir parçası olan arabuluculuk girişimi konusu ile alakalı aradığı fırsat tam da Birleşmiş Milletler Emniyet Konseyi dönemsel başkanlığını yaptığı vakte denk geldi. Her ne kadar girişimleri ABD tarafından şimdilik engellendiyse de bölgede ve uluslararası insani araya girmek diplomasisi bölümünde zenginliği görünür oldu.
Çin’in Filistin’i desteklemesinde iç siyaset kaygılarının da rol oynadığı söylenebilir. Çin devleti Sincan’daki bölge nüfusunun dinî kimliğiyle alakalı olmadığını, bunun bir milli emniyet sorunu bulunduğunu savunsa da, Çin kamuoyunda İslam karşıtlığı yükselmiş durumda. İslam karşıtlığı, Ortadoğu’da İsrail’i destekleyen bir kamuoyu meydana getirdi ve bu, Filistin’i, anti-emperyalizm çerçevesi içerisinde destekleyen resmî söylemle bir tezat oluşturuyor. İsrail yandaşlığı resmî politikaları tehlikeye atacak bir boyutta değil, o yüzden hükümet de şimdilik kamuoyu söylemlerini denetim altına alabilmek için bir adım atmadı.
Öte yandan, Körfez ülkeleri, yukarıda söz ettiğim ekonomik anlaşmalarla eşzamanlı olarak Sincan ve Hong Kong konularında kayıtsız koşulsun Çin hükümetini destekledikleri açıklamasında bulundular. Körfez ülkelerinin aksine, Kuzey Afrika ülkelerinin Çin’le ilişkilerinin derinleşmemesinin nedeni, Çin’in Arap Baharı dönemini Hong Kong’daki Şemsiye Hareketi süreciyle ilişkilendirip mesafeli tutum takınması.
Çin’in Ortadoğu’yla bölgesel ilişkilerini önümüzdeki dönemde bu yazıda bahsedilen enerji gereksinimi ve halk hareketleri gibi iç siyaset kaygıları, bölge ülkelerinin birbirleriyle temasları ve küresel siyaset de değişen dengeler gibi çoklu ölçeklerin nasıl etkileyeceğini gözlemlemek yerinde olacak.
Ortadoğu’ya dair gelecek planları ve vizyonu ne?
Ortadoğu, Çin için çoğu yönden yabancı sularda yüzmek demek. Her ne kadar, Çin dışişleri geleneği ortamında Ortadoğu bölgesinde okumuş, uzun seneler çalışmış, ailecek yaşamış, dilini, toplumsal yapısını, siyasi tarihini bilen diplomatlar elçiliklerde ve ülke masalarında görevlendirilse de, Ortadoğu Çin’in tecrübeli bulunduğu yakın komşuluk bölgesi dışında kalıyor ve şimdiye kadar yalnızca iktisadi temaslar kurduğu amacıyla bölge içi çatışmalarda açıktan doğrultu olmak mecburiyetinde kalmadı.
ABD’nin son üç başkanlık döneminde gittikçe yükselen etraflıca bölge politikaları Çin’i de ABD’nin kuvvetli bulunduğu Ortadoğu’da siyasi aktörlüğe prematüre olarak itti. Örneğin, ABD Başkanı Joe Biden’in G7 zirvesinde açıkladığı “Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et” (Build Back Better World-B3W) girişimi direk Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ni ABD’nin geleneksel olarak kuvvetli bulunduğu bölgelerde çevrelemeyi öngörüyor.
Çin’in bölümdeki tüm ana devletlerle dayanıklı iktisadi temasları var ve bölümde görece yeni bulunduğu amacıyla yerel muhalefet ve ulus ötesi oluşumlar gibi devlet-dışı aktörlerle şimdilik geleneksel büyük güçler orantısında bir teması yok. Bu nedenlerle Çin’in Ortadoğu siyasetine dair şimdilik mühim adımlar atması gerekmiyor.
Çin’in bölümde Birleşik Arap Emirlikleri odağında Körfez ülkeleri, İran ve çok göz önünde tutmak istemese de İsrail’le temaslarını takip etmekte yarar var. Bu ülkelerin kendi aralarındaki siyasi anlaşmazlıkları düşünecek olursak, Çin istikrarlı bir Ortadoğu’yu şu aşamada tercih eder zira şimdilik iç çatışmalara sebep olabilecek bir dış güç değil.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Sansür Dergi’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.