T.C. Merkez Bankası para politikaları kurulunun üç aydan bu yana politika faizini 400 baz puan düşürmesi neticesi ülkemizde meydana gelen döviz kurlarındaki yükseliş ve enflasyon tırmanışı ile beraber yeni bir ekonomik modelden söz edilmeye başlandı. Artık düşük faiz yüksek kur modeli muhakkak yapılacağı başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere ekonomi idaresi ile de vurgulandı. Ekonomide Çin modeline geçerek üretim, istihdam, ihracata dayalı bir büyüme sağlayacağımız ve bu sayede cari fazla vereceğimiz ifade edildi.
Çin modeli deyince derhal aklımıza ucuz işçilik geliyor ve doğrudur. Şu anda ülkemizde asgari ücret Çin’den daha düşük ama yıl sonunda tedavi beklentisi mevcut. Çin bugün tüm dünyaya ekonomik olarak hitap ediyor. Biz niçin çok üretmeyelim. Üretelim ama katma kıymetli ürünlere ağırlık verelim. Bilgisayar, uzay teknolojisi gibi ürünleri ön planda tutmamız gerekir. Hem de yalnızca faizlerin düşük olması yetmez bunun yanı sıra döviz kurlarını ve enflasyonu da düşürmeliyiz.
Bir başka husus da yaptığımız üretimin aşağı yukarı %50’si ithal girdileri ile sağlanmaktadır. Öncelik ile ülkemizde ithal ikame ürün üretmeliyiz. Aksi durumda üretim, yüksek enflasyondan etkilenecek bu da ihracatta problem yaratacaktır.
Politika faizlerinin düşmesi, ülkemizde üretim girişimciliğinin çoğalması, üretim maliyetlerinin düşmesi, üretim çeşitliliğinin yükselmesi yönünden son derece önemlidir. Ucuz kredi maliyeti ile imal edilen mamüller halka daha az parayla arz edileceğinden ve üretimin çoğalması nedeniyle enflasyon da düşecektir. Fakat yüksek enflasyon olduğunda üretim tesisleri, işletme sermayesi de olumsuz yönde etkileneceğinden bu modelde enflasyonun düşürülmesi zorunludur.
Döviz kurlarının yüksek olması ise ülkemizde tespit edilen fabrika, banka gibi işletmeler yabancı gözünde ucuz hale gelecek ve çok ucuza işletmelerimizi satın alabileceklerdir. Çünkü TL’nin malî değeri onlara göre çok düşük kalacaktır.
Ekonomide Çin modeli ekonominin bütününe göre örgütlenmelidir. Yani yalnızca düşük faiz yeterli olmayabilir. Döviz kurları ve enflasyon da uygun civarda olmalıdır.
Ülkemizde Çin modeli uygulamasında dezavantajımız bulunduğu kadar avantajımız da olacaktır. Mesela lojistik maliyetleri bütün dünyada arttığı göz önüne alınırsa biz Ortadoğu ülkelerine en yakın ülkeyiz ve Orta doğunun üretim merkezi olabiliriz ancak lüzumlu koşulların oluşması olmazsa olmaz kuraldır.
Yeni ekonomik modelin altı ayda meyvesini vermesi beklenmesi ise son derece yanlıştır. Çünkü kasım ayı enflasyon rakamları TÜİK tarafından ÜFE %48 TÜFE %21 olarak açıklandı. Yani üretim maliyetleri önümüzdeki 3-5 ayda tüketime yansıyacak ve bu da enflasyonun bu sürede devam edeceğini göstermektedir.
Çin nasıl başardı? Biz nasıl başarırız?
Bilindiği gibi Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucu partisi ÇKP (Çin Komünist Partisi), kurulduğundan bu yana yüz senesi aşkın bir süredir 1,4 milyar nüfusa sahip Çin’i tek başına yönetmektedir.
Mao’nun ölümünün sonrasında ÇKP’nin liderliğine seçilen Deng Şiaoping, 2013 senesinde “Bir Kuşak, Bir Yol” projesiyle alt yapı yatırım hamlelerini başlatarak dikkatleri ülkesine çekti.
Özellikle ülke ekonomisini dışarıya açarak uluslararası yatırımcıları ülkesine çekmeyi başardı.
Buna karşın otoriter rejimini devam ettirdiği için fakir halkın halinde öneme değer bir iyileşme söz hususu olmadı.
Bugün Çin’de işçi günde 1 dolara çalışıyor. Örnek alınan ve Türkiye’de yapılmak istenen bu mudur? Halkı fakirleştirip insanımızın 1 dolara mahkum edilmesi mi planlanıyor? Halkın refahı tek başına devletin kuvvetli olmasına bağlı değildir.
Çünkü istiklal ve hukuk emniyeti olmadan halkın ekonomik olarak da refaha ulaşması olası değildir.
Öncelikle fırsat ve imkân eşitliğinin herkes ve her kesim amacıyla sağlanması gerekir. Çin bu tür bir ülke midir?
Halkının fakir olması da Çin’in fakir ve kuvvetli olmadığı manasına gelmez. Aksine başta uzay teknolojisi olmak üzere çağdaş silahları ve ekonomik kuvveti ile ABD’ye karşı küresel güç olarak konumlanmaktadır.
ABD’nin demokrasi ve insan hakları hususundaki baskı ve dayatmalarına karşı söz hususu kuvvetiyle direnmektedir.
Çin lideri Şi, “Çin halkı yalnızca eski dünyayı yok etmekle kalmadı, aynı vakitte yeni bir dünya yarattı” ve “Çin’i yalnızca sosyalizm kurtarabilir” diyerek askeri ve teknolojik olarak en az ABD kadar küresel bir aktör olduğunu belirtmektedir.
Kuşkusuz Çin, “kurumsal anlamda çok kuvvetli ve tarihi çok eskiye dayanan bir otoriter rejim” ile ABD ve Avrupa’ya meydan okuyabilir.
Peki, Türkiye hangi kuvvetine dayanarak ABD ve Avrupa’ya meydan okuyor? Çin’in dahi sahip olunan otoriter sistemi ile uluslararası siyasette mücadele etmesi ve Batı ile rekabet etmesi uzun vadede düşünülmemektedir.
Kaldı ki Çin’de otoriter de olsa sosyalist bir sistem, işleyen kurumlar bulunmaktadır ve keyfi uygulamalara kapalıdır. Eski Türkiye’de de otoriter bir sistem vardı fakat müttefiklerine, komşularına meydan okumuyordu. Bugünün Türkiye’sinde ise tarifleyebileceğimiz bir sistem olmadığı gibi eski Türkiye’den ve Komünist Çin’den değişik olarak keyfi uygulamalara dayalı bir idare şekli bulunmaktadır.
Bu halde tefeciler, soyguncular, kelepirciler dışında bir yatırımcı beklenebilir mi?
Yine sormak isterim ki bir devlet, kuralları ve kurumlarıyla hukuka bağlı değilse yöneticilerin keyfi uygulamalarını engelleyecek diğer bir emniyet olabilir mi?
Sandık ve seçim marifetiyle dahi olsa bir ülkeyi hukuksuzluktan ve keyfi uygulamalardan koruyacak olan şahıslar değil, hukuktur ve hukuk kurallarına bağlı kurumlardır.
Yani sözün özü; Çin modeline geçmek uzun vadede hiç iyi sonuçlar doğurmaz. Ülkemiz diğer devletlerin “1 milyoncusu” olmaktan öteye geçemez.