Lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseksler (LGBTİ+) devletin vatandaşlarına sunduğu sosyal ve sağlık hizmetlerine erişmede, istihdam ve eğitim konularında en büyük engellere sahip toplumsal kümelerden biriyken küresel çapta dünyayı etkileyen Covid-19 pandemisi, bu anlamda alınan önlemler ve buna rağmen verdiği hizmetler bakımından, LGBTİ+’ları toplumda çok daha dezavantajlı bir yere konumlanmalarına sebep oldu.
Hizmetlere Erişim ve Nefret
Pandemi karşısında başta Sağlık Bakanlığı ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın LGBTİ+’lar özelinde rastgele bir planlaması olmadı. Bununla da yetinmeyip bir de üzerine siyasi iktidar temsilcileri, onun atadığı kamu vazifelileri ve iktidar destekli medya kuruluşları, yer yer pandemiyle de ilişkilendirerek LGBTİ+’ları açıkça hedef haline getirip halkın önüne attı.
Türkiye’de ilk olayın görülmesinin üzerinden 45 gün geçmişken, 24 Nisan 2020 tarihinde Türkiye’deki tüm camilerde aynı anda yayınlanan bir Cuma hutbesinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “eşcinselliğin hastalıkları yanında getirmesi” ifadesiyle LGBTİ+’ları ve HIV ile yaşam sürdürenleri hedef gösterdi ve toplumu bu insanlarla mücadele etmeye çağırdı.
Diyanet İşleri Başkanı’nın ilk olmayan bu hedef göstermesi pandemi koşullarında ve giderek kutuplaşmanın da etkisiyle sokağa süratlice yansıdı. Osmaniye’de Keyf-i Künefe isimli bir tatlıcı, mekân girişine “LGBT’ye kapalıyız” yazısı astı. İstanbul’un Beylikdüzü eyaletinde ve Maçka Parkı’nda cinsel yönelim sebebiyle iki değişik nefret hücumu gerçekleşti. Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nin (SPoD) Virüsün ilk üç ayını değerlendirdiği Pandemi Raporu’na göre, Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklamasını izleyen ilk 45 günde SPoD’un danışma hattına gelen çağrılarda, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği esaslı ayrımcılık ve şiddet konulu başvurularda %100 artış oldu ve hukuk ve adalet erişim başvuruları iki katına çıktı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hedef göstermesini kınayan barolar ile alakalı soruşturmalar açıldı; sosyal medyada LGBTİ+’lara rağmen pek çok nefret kampanyası gerçekleşti.
Yine pandemi döneminde, BBC Türkçe’ye açıklama yapan üst seviye bir RTÜK yetkilisi Netflix Türkiye yapımı Aşk 101 dizisindeki eş cinsel bir karakterin senaryodan çıkarılmasını “İkili görüşmelerle o karakter konusundaki sorun giderilmiştir” cümleleriyle ifade etti. İstanbul Bayram Sokak’ta yaşam sürdüren trans kadınlar “pandemi tedbirleri” gerekçesiyle polis doğrulusunda gözaltına alındı, hem sokak hem de evleri mühürlendi. SPoD’un Şubat 2021 tarihinde duyurduğu ve Türkiye’nin değişik coğrafyalarından toplamda 856 LGBTİ+’ın katıldığı anketten yola çıkarak hazırladığı LGBTİ+’ların Sosyal Hizmetlere Erişim Raporu’nda, LGBTİ+’ların büyük bir fazlalığı yayılan sosyal hizmetlerden haberdar olmadığı, haberdar olanların da hizmetlere erişimde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği esaslı pek çok bariyerle denk geldiği saptandı. Yine aynı raporda LGBTİ+’ların büyük bir kısmının hizmetler ve sosyal yardımlarla alakalı rastgele bir problemle karşılaşıldığında başvurabilecek yerler olmadığını ve pandemi sürecinde LGBTİ+’ların özel gereksinimlerine yönelik çalışmaların kurum ve kuruluşlar doğrulusunda gerçekleştirilmediğini düşündüğü yer aldı.
Boğaziçi protestoları ve LGBTİ+
2021 yılının ilk günlerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atamasıyla başlayan protestolar sürerken LGBTİ+’lar bir anda hedef hâline geldi. Protestoların parçası olan anonim bir resim sergisi amacıyla imal edilen bir kolaj görselinin sosyal medyaya düşmesinden sonra başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Cumhurbaşkanlığı Etkileşim Başkanı Fahrettin Altun ve CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın da bulunduğu devletin en yüksek kademelerinde vazife yapanlar ve siyasiler LGBTİ+’lara rağmen yürütülen nefret kampanyası ve amaç göstermelere dâhil oldu. Hedef göstermeleri takiben Anadolu Gençlik Derneği Beyazıt Meydanı’nda kan kusarcasına bir gösteri düzenledi, Mil-Diyanet Sendikası İçişleri Bakanlığı’na LGBTİ+ örgütlerinin kapatılması talebiyle bir dilekçe sundu.
Protestolar bir aya yakındır sürerken 1 Şubat 2021 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’ne atanmış Rektör Melih Bulu, üniversite içerisinde yıllardır etkinlik gösteren Boğaziçi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nü kapattı. Bu kararı ilk olarak Cumhurbaşkanlığı Etkileşim Başkanı Fahrettin Altun kendi Twitter hesabından duyurdu.
Temmuz 2020’den bu yana ara ara gündeme gelen, İstanbul Sözleşmesi olarak da tanınan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi tartışmalarının merkezinde de LGBTİ+’lar vardı. 20 Mart 2021 tarihinde sabaha karşı Resmî Gazete’de yayımlanan çekilme kararı sonrasında Cumhurbaşkanlığı Etkileşim Başkanlığı’nın resmî internet sitesinden hem Türkçe hem de İngilizce oluşturulan açıklamada, sözleşmeden çıkma gerekçesi olarak “Türkiye’nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmesi” gösterildi. 25 Mart 2021 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde yalnızca gökkuşağı bayrağı taşıdığı için dört öğrenci gözaltına alındı. Aynı gün Fırat Delikanlı kullanıcı isimli bir kişi Instagram’da eş cinsel bir şahsa saldırdığı ve işkence uyguladığı görüntüleri yayımladı.
Sistematik Saldırılar
2015’teki İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’ne yönelik gerçekleşen ilk polis müdahalesinden bu yana siyasi iktidar, onun atadığı bürokratlar ve destek verdiği medya kuruluşları ısrarlı bir şekilde şiddeti artırarak LGBTİ+’ları amaç göstermeye ve LGBTİ+’lara karşı ayrımcı ve düşmanlaştırıcı politikalarının dozunu artırmaya devam ediyor. 2017’de başkent Ankara’da LGBTİ+ temalı etkinliklere getirilen süresiz yasaktan bu yana nerdeyse tüm haysiyet yürüyüşleri valilikler ve kaymakamlıklarca yasaklanıyor. Şu anda ülke çapında rastgele bir LGBTİ+ temalı etkinlik, film gösterimi, panel ve organizasyonun yapılıp yapılamayacağına dair derin kaygılar mevcut. LGBTİ+’lar nefret söylemlerinin tetiklediği saldırıların amacı olurken LGBTİ+ hak savunucuları ve örgütleri, kendilerini nefretin hakim bulunduğu çetin şartlarda çalışırken buluyor.
Çözüm Önerileri
Toplumun, LGBT Hareketine orantısız baskı uyguladığı, onları ötekileştirmeyi tercih ettiği ve ikinci sınıf insan muamelesinde olduğu gözlemlenmektedir.
Devlet, kamu gücünü kullanarak “Onur Yürüyüşleri” başta olmak üzere, çoğu eylemi baskı yöntemiyle durdurmaya çalışırken, kamuda da LGBT’li fertlere çalışma hakkı tanımamaktadır.
Bu fertler, özel sektörde çalışmakta zorluk çekmekte, taciz ve tecavüz olaylarıyla karşılaşmaktadırlar. Devlet ve toplum, LGBT Hareketine hayat hakkı tanımak, onları normal fert olarak açıklamak ve meşru düzenlemelerle topluma bu insanları kazandırmak durumundadır.
Fuhuş sektöründen onları uzak tutmak, şahsi tercihlerine saygı duyulmasa da zulme uğramalarına engel olmak gerekmektedir. Kendisini baskı altında hisseden, iyi ifade edemeyen, ötekileştirilen, yabancılaştırılan, toplumdan uzaklaştırılan fertlerin marjinalleşeceği ve reaksiyonsal davranışlarda bulunacağı, aykırı tavırlar takınacağı aşinadır.
LGBT Hareketi içerisinde tespit edilen her fertin, başka fertler gibi Anayasa’nın sağladığı hayata dair her haktan koşulsuz istifade edebilme hakkı vardır. Her ne kadar bu fertler, kendilerini ‘hasta’ olarak görmeseler de içlerinde tedavi ile kadın / erkek cinsiyetini belirginleştirme olsılığı olanların, devlet imkânları ile cinsiyetini net bir şekilde tayin hakkı vardır.
Eşcinsel fertlerin cinsel tercihleri, her ne kadar devlet ve toplum doğrulusunda insan hakkı olarak görülemese de, şahsi tercihlerini teşhir ve reklam etmeden, topluma bu cinsel tercihini dayatmadan özel hayatını istediği gibi yaşama hakkına sahip olmalıdır.
Son olarak LGBTİ+’lar Ayrıcalık İstemiyor. Haklarını İstiyorlar.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Sansür Dergi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.