İsviçre’de bir vakit evvelce oluşturulan, kabaca “burka ve peçe” yasağını öngören yasaya dair oluşturulan halk oylaması, Avrupa kamuoyunda oldukça tartışıldı. Bu sebepten ötürü siyasal islamcıların Avrupa’da hayat sürdürdükleri ülkelerin kültürlerine ve sistemlerine yönelik bir direniş bayrağı olarak dalgalandırdıkları çarşaf ya da burkanın “özgürlük” kategorisinde ele alınmasının birtakım açılardan derin bir anakronizm meydana çıkardığını gördük.
Şöyle ki hayatlarını -onların deyişiyle- insani yani şeytani imkanlara karşı mücadeleye vakfetmiş, demokrasi ve istiklaller içeriğine bakış açıları “taraf olmayan bertaraf olur” vahşiliği çevresinde şekillenen fundamentalist islamcıların, hayat tarzlarına yönelik bir tehdit algıladıklarında, bu hali “nerede demokrasi”, “nerede istiklaller” diye protesto etmeleri en hafif tabirle “sahtekârlık” oluyor. İslamcı faşistlerin, idaresini ele geçirdikleri ülkelerde “bana her şey serbest sana yasak” mantığının Avrupa kültürünce reddedilmesi de bu mağdurların sıkıntılarının büyümesi ciddi anlamda sorun oluyor. Mağduriyetleri burada para etmiyor, acındırmaları, ajitasyonları işe yaramıyor. Çıkarlarına hizmet edenler dışında hiç kimseyi öneme almayan, baskıcı, otoriter ve nefretten beslenen siyasal İslamcıların, kendilerine yönelen bir hareketin ortamında yer alanlara “faşist” diye saldırmaları ise çarpıklıkların en renklisini oluşturuyor.
Referanduma dönelim biz. Bu referandum Türkiye’de çok fazla konuşulmadı, fakat bana göre ileride kıta Avrupası’nın İslamcı faşizm ile mücadelesinde en mühim köşe taşlarından biri olarak konumunu alacak. Oylama sırasında, hayatlarındaki bir çok alanda kendileri gibi düşünmeyenleri ya da inanmayanları değersiz bulan islamcı faşistlerden demokrasi nutukları dinlemek ilaveten garipti sanıyorum. O amaçla Avrupalıların demokrasi adına bu dayatmaları kabul etmek mecburiyetinde olmadıklarını düşünüyorum. Nitekim İsviçreliler yasağa “evet” diyerek bunu hayata geçirdiler. “Demokrasilerin, kendisini yok etmeye yönelik hareketlere tahammülünün bir sınırı olması gerekir” diye düşünenlerdenim. İsviçre söz hususu referandumla bu sınırı ideal bir şekilde çizmiştir.
Avrupa’nın göbeğinde “istiklal”, “demokrasi” diye nara atan selefi islamcıların, kurdukları IŞİD ve ya EL Kaide gibi terör örgütleri üzerinden demokrasiyle ne kadar hemhâl olduklarını görerek, yaşayarak öğrendik. Bunların demokrasi anlayışlarını, Irak’ta, Suriye’de eşcinsel oldukları gerekçesiyle apartmanların en tepesinden boşluğa atılanların akrabalarına, pazarlarda seks kölesi olarak satılan 8-9 yaşındaki Ezidî kız çocuklarının anne ve babaları ile kameralar önünde kafaları kılıçla kesilen insanların ailelerine sormak lazım diye düşünüyorum. Tabi burada şeriat yanlılarından bahsediyorum. konumuzun gerçek müslümanlarla hiç bir alakası yoktur.
Avrupalıların bu hastalıklı yapılarla ülkelerini paylaşmak istememeleri doğaldır bu amaçla. Yarın en küçük bir güç kırılmasında bunların insanlara hayatı nasıl zindan ettiklerinin örnekleriyle dolu dünya. Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, İran…
Sol Görüş ve İslam
Gelelim meselenin politik tarafına. İsviçre’de oluşturulan yukarıda bahsettiğim referandumun şu şekilde bir özelliği var. Referandumda en çok “yasağa evet” oyu ülkenin Fransızca konuşulan kantonlarından geldi. Burası çok mühim zira Fransızca konuşulan kantonlar, Almanca konuşulan kantonlara göre sola daha çok oy çıkan yerleşim yerleri. Bugüne kadar kıtadaki İslamcıların kıyafet özgürlüğü amacıyla mücadele eden solun da bundan sonra cepheyi terk etmeye başladığının göstergesi bu netice bana göre. Nitekim, Fransa’da da başlatılan “İslamcı solculuk” tartışmaları da bu mevzuya ilişki ediyor. Konunun daha iyi anlaşılması amacıyla bu Fransa sorununu biraz açmak gerekiyor kanımca. Avrupalı sol/sosyalist güçler, “dini istiklaller” ilkesi altında islamcı faşistlere kol kanat germeyi bırakmalı. Avrupa’da sosyalist aksta siyaset yapanlar arasında, “Radikal, siyasal İslam ile sosyalistler arasında ilerici bir ortaklık kurulabilir” savunusunu yapanların bulunduğunu da biliyoruz. Bu cinsten bir birliktelik amacıyla çaba gösterenlerin yaşayacakları hayal kırıklığının İran’da molla devrimine destek veren sosyalistlerden daha az olmayacağı kanaatindeyim.
Bu “dini istiklaller” ilkesinin sınırları belirlenmeli. İslamcı faşistlerin kendi hayat tarzlarını Avrupa’ya dayatmaları dini istiklaller kategorisinde ele alınamaz ya da hayat sürdürdükleri ülkelerde sisteme birleşik olmayı reddetmek adına gösterdikleri direnç, tekrar dini istiklal adı altında değerlendirilemez. Ben Avrupalıların selefi ve vahabi fundamentalistlerin yansıtmaya çalıştığı gibi bir “din” olarak İslam’a karşı bir hücum ortamında bulunduğunu düşünmüyorum. Aksine Ortadoğu ya da Afrika ülkelerinden kaçarak Avrupa’ya sığınan Müslümanların dinlerini burada özgür bir şekilde yaşayarak hayat sürdürdüklerini görüyorum. Müslümanların hayat sürdürdükleri dini özgürlüğü çok büyük miktarlarda bunun amacıyla mücadele eden sol/sosyalist hareketlere borçlu oldukları açık bir şekilde ortada. Fakat bu noktada sol ciddi bir ayrımla karşı karşıya gelmek üzere. Fransa’da bir tarih öğretmenin, IŞİD’e bağlı terörist doğrulusunda kafasının kesilerek öldürülmesi, solun istiklallerle alakalı tavrının sorgulanmasına sebep oldu. Bu vakanın sonrasında “Avrupa Solu’nun her koşulda İslamcıların gerisinde durduğunu” iddia eden Avrupalı neofaşist ve muhafazakâr siyasetçiler “İslamcı solculuk” diye bir kavram meydana attılar. Nedir bu? Avrupa ortamında politik mücadele veren sol/sosyalist cepheyi bütünden amaç alan, İslam taraftarlığı zemininde tanım ederek eritmeyi amaçlayan bir yaklaşımın sloganı. Biraz 1950’lerde çoğu ABD’liyi “komünist” diye damgalamaya çabalayan McCarthyizme benziyor. Toptancı bir ifade. Bu yaklaşımın hiçbir bilimsel gerçekliği yok fakat siyasal bir gerçeklik bulunduğu çok açık.
Sosyalist Düşünce ve Çakışmalar
Biraz daha açarsak, “İslamcı solculuk” sorununda faşist siyasetçiler solcuları, “Avrupa medeniyetine karşı nefrette bir araya getiren akımların (İslamcıların) entelektüel işbirlikçileri” olarak lanse ediyor. Genellikle seçimlerin yaklaştığı Almanya ve Fransa’da bu propaganda sert bir şekilde köpürtülüyor. Sol hareketler siyasal islam ile eşleştirilerek giderek daha çok kriminalize ediliyor. Bu baskı vakit vakit sol cephede ciddi dalgalanmalara neden oluyor. Avrupalı sol parti seçmenlerinin, islamcı faşistler hususu ile alakalı giderek partilerinden ayrı düşünmeye başladıklarını görüyoruz. İşte İsviçre’de “Örtünme yasağına evet” inisiyatifine binlerce solcu seçmenin ve birtakım solcu siyasetçilerinin destek vermesi de mühim bu noktada.
Yine Almanya’da bir vakit evvelce Federal Meclis’te Sol Parti (Die Linke) doğrulusunda verilen, “İslam karşıtlığıyla mücadeleyi” amaçlayan yasa teklifine sosyal demokratlar “hayır” derken, Yeşiller çekimser oy kullandı. Avrupa’da hayat sürdüren islamcı faşistler ölçüsüz, tutarsız talepleriyle bütün inançların kıymetli bulunduğunu savunan sol/sosyalist cepheye zarar veriyor. Avrupa’nın tek sorunu islamcı faşistlerin burkası, peçesi değil. Avrupa Birliği, bugün hiç olmadığı kadar demokrasi, hukuk ve istiklaller sorunu yüzünden yıpranıyor, çürüyor. Öylesine çürüyor ki AB, politik çıkarları uğruna yanı başında otoriterlerin yönetmekte bulunduğu ülkelerde demokrasinin, istiklallerin katledilmesine ses çıkaramıyor. Mecali kalmamış. Elleri kolları bağlı. Bu ülkelere görüşmelere gönderdikleri liderlerini altlarına bir sandalye vermeden, küçük düşürüp geri gönderiyorlar. Yine de susmak mecburiyetinde kalıyorlar.
Son tahlilde; özgürlüğe, demokrasiye, insan haklarına saygı duymayanlar adına bunların mücadelesini vermek efor ve vakit kaybından başka bir şey değil. Demokrasiyi, yalnızca kendilerine yönelik bir tehdit bulunduğunda hatırlayanlara karşı rejim olarak demokrasinin kendisini koruması en tabii hakkıdır. “İslamcı faşistlere demokrasiyi anlatırız, onları bu hususta bir noktaya taşıyabiliriz” düşüncesinde olanlar bulunmaktadır mutlaka, onlara basitlikler diliyorum. Avrupa solu “dini istiklal var” falan diye bu fundamentalist dincilerin gerisinde durmaya devam ederse bir bedel ödeyeceği muhakkak. Umarım o bedel, Avrupa’da demokrasi ve istiklallere mâl olmaz.