3 Kasım 2020 yılında yapılan ABD seçimlerinde rakibi Donald Trump’ı geride bırakarak ABD’nin 46. Başkanı seçilen 77 yaşındaki deneyimli siyasetçi Joe Biden’ın seçim vaatleri arasında Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki söylemleri geniş yankı bulmuştu. Biden, New York Times’a verdiği röportajda Erdoğan’ı darbe ile değil, muhalefeti destekleyerek seçimle devireceğini dile getirmişti. Biden neden başkan Erdoğan’ı devirmek istiyor ve muhalefet partilerini desteklemek için ne gibi adımlar attı ya da atıyor? Bu demeç doğal olarak bu soruları gündeme getirdi. Şimdi hep birlikte bu soruların cevabını arayalım.
Aslında ABD, Erdoğan’ı koltuğundan indirmek için düğmeye 2012 yılında basmıştı. Biden o dönem Obama’nın kabinesinde başkan yardımcılığı görevini yürütüyordu. Her şey 2004’te Milli Güvenlik Kurulu’nun ‘’ Gülen
yapılanmasını bitirme kararı’’ raporunun 2012 yılında kamuoyuna sızdırılmasıyla başladı. Bu tarih, aynı zamanda Ak Parti ve Gülen Yapılanmasının karşı karşıya geldiği tarih olaraktan kayıtlara geçti. Bu raporun öğrenilmesinin ardından ABD güdümündeki, ismine sonradan Fethullahçı Terör Örgütü ( FETÖ ) denilecek Gülen
Yapılanması harekete geçerek yargı ve emniyet birimlerindeki kadroları vasıtasıyla MİT müsteşarı Hakan Fidan ve bazı MİT personellerini gözaltına almak istedi. Bu gelişmeye Ak Parti Hükümeti çok sert tepki gösterdi ve MİT
mensupları hakkında soruşturma açılmasını Başbakan’ın iznine bağlayan yasa değişikliğini meclisten geçirerek bu hamlenin önüne geçti. Bu olayın ardından Erdoğan Hükümeti devletin çeşitli birimlerinde özelliklede emniyet birimlerinde görev yapan FETÖ mensuplarını tespit ederek tasfiye etmeye başladı.
Tarih 28 Mayıs 2013’ü gösterdiğinde Taksim Gezi Parkı olayları başladı. Sonradan FETÖ ile ihtisaslı oldukları tespit edilen bazı emniyet görevlilerinin, parkta bulunan eylemcilerin çadırlarını yakması ve eylemcilere karşı orantısız güç kullanması, olayların kısa sürede ülkenin bütün şehirlerine yayılmasına neden oldu. Yaklaşık 20 gün süren eylemlerin Türk ekonomisine maliyeti doğrudan 1,6 milyar dolar olurken dolaylı olarak 150 milyar dolar olduğu açıklandı. O güne kadar Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyelerinde seyreden politika faizi, bir ayda yüzde 4 oranından yüzde 9 oranına yükseldi. Arap Baharı benzeri bir operasyon, Türkiye’de denenmiş ama başarısız olmuştu.
Aynı zaman diliminde Suriye’deki iç savaş gittikçe büyüyor, milyonlarca Suriyeli göçmen Türkiye sınırlarına göç ediyordu. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde bomba yüklü araçların patlatılması 53 kişinin yaşamını yitirmesine sebep olurken ülkenin birçok stratejik noktasında benzer bombalı terör eylemleri ardı ardına gelmeye başladı. Ülkede bir kargaşa ve korku iklimi oluşturulmak istendi.
17-25 Aralık 2013 tarihine geldiğimizde bazı Ak Partili bakan ve çocuklarına yönelik açılan yolsuzluk soruşturmaları ve gözaltılar, Erdoğan yönetimi ve FETÖ arasındaki savaşın boyutunu gözler önüne seriyordu. Adalet ve emniyet birimlerinde görev yapan Fetö mensupları, hiyerarşik düzeni hiçe sayıyor, İçişleri ve Adalet Bakanlarına bilgi verilmeden çeşitli gözaltı ve yakalama emirleri çıkartılıyordu. En çok ses getiren olay ise 19 Ocak MİT tırları operasyonu oldu. Fetö yapılanmasına bağlı savcı ve kolluk kuvvetleri, devletin görevlendirdiği 3 MİT tırını durdurarak arama yaptı. Silah yüklü tırların Suriye’deki İŞİD ve El-Nusra gibi terör örgütlerine silah taşıdığı bilgisi uluslararası basına servis edilerek Erdoğan baskı altına alınmak istendi.
Tarihler 15 Temmuz 2016’yı gösterdiğinde, Türkiye kendini büyük bir kaosun içinde buldu. Ordu içindeki bazı yapılar, sivil yönetime darbe teşebbüsünde bulundu. TBMM’si bombalandı, Erdoğan’ın kaldığı otel ablukaya alınmak istendi. Başkan Erdoğan’ın çağrısı ile halk sokaklara inerek darbeyi püskürttü. 48 saat süren darbe teşebbüsünün acı bilançosu, 248 vatandaş şehit olurken 2196 vatandaş ise yaralandı. Darbe teşebbüsünün Fetö örgütü tarafından mı yapıldığı yoksa Erdoğan tarafından ordu içindeki Fetöcüleri temizlemek maksadıyla kontrollü darbeye müsaade mi edildiği sorusu muhalefet partileri tarafından sık sık dile getirildi. Nitekim Erdoğan yönetimi, başarısız darbe teşebbüsünün ardından emniyet, yargı ve TSK başta olmak üzere devlet kurumlarında çalışan Fetö ile ihtisaslı kişileri hızla tasfiye etmeye başladı. Ekim 2016’da, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgisi olduğu gerekçesi ile ABD’li rahip Brunson ve bazı ABD büyükelçiliği çalışanları gözaltına alınarak tutuklandı. Türkiye tarihinde ilk kez ABD’li ajanları tutuklamıştı. Erdoğan açıkça ABD’ye parmak sallıyordu. ABD’nin 45. Başkanı Trump’ın rahip Brunson’ın serbest bırakılması için Türkiye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımlar sonucu dolar 4 TL seviyelerinden 7 TL seviyelerine yükseldi. Türk ekonomisi abluka altına alınmıştı.
ABD yönetimi bu gelişmelere paralel olarak Suriye’nin kuzeyinde, DAEŞ ile mücadele şemsiyesi altında terör örgütü PKK-PYD-YPG’yi eğitip silahlandırdı. Bu durum, ABD-Türkiye ilişkilerini kopma noktasına getirdi. Bu gelişmelere paralel olarak Rusya devlet başkanı Putin’in, Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarına yeşil ışık yakması, Türkiye’nin Rusya’dan S400 füze sistemleri alması, NATO üyesi Türkiye’nin ittifaktan uzaklaşıp Rusya ile ilişkilerini güçlendirmesi gibi bir dizi eylem, ABD tarafından sert dille eleştirilerek, Türkiye ortağı olduğu F35 savaş uçağı projesinden çıkarıldı.
ABD, TÜRKİYE’Yİ ABLUKA ALTINA ALIYOR
- Türkiye’nin güney komşusu Irakta ABD’nin 9 askeri üssü ve 5 bin askeri bulunuyor.
- Türkiye’nin güney komşusu Suriye’de, ABD ve Fransa’nın 3’ü hava üssü olmak üzere toplam 23 askeri üssü bulunuyor.
- ABD, Suriye’nin Deyrizor Ömer Petrol sahasında yer alan en büyük askeri üssünü ve Haseki’nin kuzey batısında yer alan Tel Beyder üslerini genişletme çalışmalarına başladı.
- Suriye’nin kuzeyinde faaliyet yürüten PKK’nın uzantısı olan PYD-YPG terör örgütü, ABD tarafından eğitilip donatılıyor. PYD-YPG kontrolündeki bölgelere ABD tarafından yüklü miktarlarda silah yardımı yapılıyor.
- ABD’nin hâlihazırda Yunanistan’ın Girit adasında Suda üssü var.
- ABD ve Yunanistan arasında Stefanoviclo, Larissa Alexandraupoli üslerinin genişletilmesi anlaşması imzalandı.
- ABD ve Yunanistan arasında 20 yeni askeri üs için anlaşma imzalandı.
- ABD’ye, Yunanistan’daki her askeri tesisin kullanım izni verildi.
- Kıbrıs Rum kesiminin Baf kentindeki Andreas Papandreou hava üssünü ABD kullanıyor.
- Doğu Akdeniz’de zengin hidrokarbon yataklarının keşfi, Türkiye ve Yunanistan’ı Ege ve Akdeniz’de karşı karşıya getirdi. Yunanistan-Güney Kıbrıs ve İsrail arasında imzalanan Doğu Akdeniz’den çıkacak gazı Avrupa’ya taşıma anlaşmasını Türkiye, Libya ile deniz yetki alanları anlaşması yaparak bloke etti. Aynı zaman diliminde Türkiye’nin Libya iç savaşına müdahalesi, Libya’da Hafter güçlerini destekleyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Erdoğan’ı karşı karşıya getirdi. Macron ardı ardına Erdoğan hakkında demeçler yayınlarken Yunanistan’a açık destek vererek Ege ve Doğu Akdeniz’de gerginliğin tırmanmasında rol oynadı.
- Fransa geçtiğimiz yıl, Ege denizine 1 uçak gemisi ve bu gemiye eşlik etmesi için 2 firkateyn ve 2 denizaltı gönderdi.
- Fransa ayrıca Yunanistan’a 18 adet Rafale savaş uçağı satışını onayladı.
ERDOĞAN’DAN KARABAĞ HAMLESİ
Erdoğan ise Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimine verilen bu açık desteğe karşılık, 1992 yılında kurulan, amaçları Dağlık Karabağ sorununu çözmek olan, ABD-Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu Minsk üçlüsünü Rusya ile anlaşıp
devre dışı bıraktı. 1992 yılından beri Ermenistan işgali altında bulunan Dağlık Karabağ bölgesini, verdiği destekle Azerbaycan’ın geri almasını sağladı. Erdoğan aynı zamanda, uzun yıllar Fransa’nın sömürge politikası yürüttüğü bazı Afrika ülkelerinde askeri üsler kurarak restleşmenin devam edeceği sinyalini verdi.
Dağlık Karabağ savaşı dışında yaşanan tüm gelişmeler, Biden’ın başkanlık dönemi öncesinde yaşandı. Bu durum bize Erdoğan’ı yıkma projesinin, Biden’ın şahsi isteği dışında bir Amerikan devlet projesi olduğunu gösteriyor. Durumu özetlersek ABD, Erdoğan’ı devirmek için askeri darbe, askeri ve ekonomik yaptırımlar, Arap Baharı benzeri iç savaş senaryoları dâhil birçok adım atmasına rağmen başarısız oldu. Olası bir sıcak savaş senaryosu dışında
geriye kalan tek seçenek, Biden’ın seçim öncesi dillendirdiği, Erdoğan’ı muhalefeti destekleyerek seçim yoluyla indirme planı. Peki bu planı nasıl hayata geçirecek? Muhalefeti desteklemek, cesaretlendirmek için ne gibi adımlar
attı ya da atacak? Türkiye’ye gelip muhalif partilerin bayrağını sallaması, onlara oy istemesi elbette komik olurdu. Yapması gereken, Erdoğan yönetimini hem Türkiye kamuoyunda hem de uluslararası arenada itibarsızlaştırmak
olacaktır. Erdoğan’ı siyasi ve ekonomik kıskaç altına alıp, büyük bir algı operasyonu başlatarak yönetimi erken seçime zorlaması gerekiyor. 128 milyar dolar nerede polemiği, Sedat Peker videoları, Ak Parti içinde yaşanan rekabeti kamuoyuna servis etme, yolsuzluk iddiaları vb. birçok farklı yöntem kullanılarak, Erdoğan yönetimini itibarsızlaştırma adımlarının ardı ardına atılmaya başlandığı görünüyor. Diğer yandan sıklıkla dile getirilen Z kuşağı
söylemleri, bu kuşağı muteber gösterme çabaları, seçimde ilk defa oy kullanacak olan bu yeni nesli manipüle etme gayreti olarak göze çarpıyor.
Evet, Biden seçimlerden önce vadettiği gibi Erdoğan’ı yıkma operasyonuna hız vermiş görünüyor. ABD’nin, savunma sanayine yatırımlarını artıran, yurtdışında kurduğu askeri üslerle genişleme politikası izleyen, coğrafyasını ilgilendiren her konuda masada sandalye isteyen, artık eski Türkiye yok söyleminin içini somut adımlar ile dolduran Erdoğanlı Türkiye’ye değil, çıkarlarına uygun politikaları benimseyecek Erdoğan’sız bir
Türkiye’ye jeopolitik olarak ihtiyacı var. Bu eksende ABD ve Erdoğanlı Türkiye arasında bir uzlaşı zor görünüyor. Ama iki tarafında zamana ihtiyacı olduğu için masayı devirmek yerine iki ülke arasındaki gergin politikayı devam ettirmesi bekleniyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Sansür Dergi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.